“Normalleşmede daha temkinli bir iyimserlik içindeyim”
![](https://yurdunsesi.com.tr/wp-content/uploads/2024/05/CHP-Genel-Baskani-Ozgur-Ozelyurdun-sesi.cropped.830x400.png)
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, normalleşme sürecinden Arapça tabela meselesine pek çok konuda BirGün’ün sorularını yanıtladı. Özel, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na Anayasa Mahkemesi kararına rağmen Can Atalay’ın tutukluluğunun devamına karar veren ve yargı krizine sebep olan Muhsin Şentürk’ün atanmasını, “Normalleşme deyip, en sert tercihlerde bulunursan, bunun neresi normalleşme, demeye başlar insanlar” sözleriyle değerlendirdi. İçişleri’nde krize neden olan Ayhan Bora Kaplan soruşturmasını da değerlendiren Özel, ” Bu çetenin her zaman hamisi Süleyman Soylu olmuş” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, BirGün Yayın Koordinatörü Yaşar Aydın, BirGün Ankara Temsilcisi Nurcan Bilge Gökdemir ve BirGün Muhabiri Mustafa Mert Bildircin’in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Özel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na Muhsin Şentürk’ü atamasını “Normalleşme, yumuşama” arayışları çerçevesinde özetle şöyle değerlendirdi:
“Erdoğan’ın bu iklimden Türkiye’yi çıkarmak istiyorsa bu davranış biçimlerinden uzaklaşması lazım. Mesela dünkü atama 31 Mart sonrası beklediğim normalleşme sürecine uygun bir atama değildi. Ben ‘Bunu atama” demem. Ama ülke normalleşiyorsa sen de ‘Gel Anayasa yapalım’ diyorsan bunlar yapılmamalı. Anayasa’nın yargı, yasama, yürütmeyi bağlayan maddelerine doğrudan kafa tutan bir hakimi oraya atıyorsan nasıl yol alınacak? ‘Temkinli iyimserliğiniz sürüyor mu’ diye soruyorsunuz. Daha temkinli bir iyimserlik içindeyim artık, dünkü atamadan sonra. Tek başına normalleşmenin siyasetini yapmakla ülke normalleşmez. Normalleşirsen normalleşir. Normalleşme deyip, en sert tercihlerde bulunursan, bunun neresi normalleşme, demeye başlar insanlar.”
“SOYLU’NUN, KAPLAN’I ALTERNATİF BİR MİLİS GÜÇ OLARAK YEDEKTE TUTTUĞU BELLİ”
Yapılan işler bir devletten çok bir racon devletinin yapacağı işlere benziyor. Ankara’da son üç günde yaşananlara baktığımızda çıkar ilişkileri var. Çok asimetrik güçler var. Ama benim gördüğüm şu. Bu kadar şeyin içinde en az masum olan Süleyman Soylu. Çünkü Süleyman Soylu’yla Ayhan Bora Kaplan’ın hikâyeleri TRT’nin önünde dağıtılan silahlarla başlıyor. Ayhan Bora Kaplan ve ekibini, Süleyman Soylu’nun, alternatif bir milis güç olarak yedekte tuttuğu belli. Onları kayırdığı, kolladığı belli. Kaplan kaçak CD’cilikten torbacıbaşı oluyor. Ve bu süreçlerde 15 Temmuz akşamı Soylu ile buluşuyor.
Daha bütün suçlar ortaya dökülmedi. Mesela yetiştirme yurtlarındaki kız çocuklarının çirkin ağlara düşürülmesi…. Bu çetenin her zaman hamisi Süleyman Soylu olmuş. Şimdi burada Süleyman Soylu’ya MHP’nin geçmişte verdiği destek bu meselenin tüm yönleriyle ortaya çıkmasının önünde, sonuna kadar gidilmesinde bir engel, bir takoz.
“HEPSİ SUÇLU, REJİM SUÇLU”
Diğer yanında da Sinan Ateş cinayeti var. Ankara’da şu suçluyu arıyorlar. Ülkü Ocakları önündeki aracın fotoğrafını kim servis etti? Süleyman Soylu ortalık karışsın, kendine uzanmasın diye mi etti? Hatta Süleyman Soylu ettirdi, suçu Ali Yerlikaya mı yıktı? Ali Yerlikaya mı etti, MHP ile AK Parti’nin arasını bozmaya çalıştı? O fotoğrafın ortaya çıkması suç değil. İddianameye girmemesi suç. Ama öyle bir düzleme gelmiş ki memleket. Büyük bir karanlığın içinde herkes. Birbirini suçluyor ama esas topyekun hepsi birden suçlu. Bu rejim suçlu, sistem suçlu yani.
“TAHA HÜSEYİN KARAGÖZ GÖRÜŞMESİ KONUSUNDA PİŞMANLIĞIM YOK”
Kamuoyu kırgın değil, daha doğrusu bu konuda Twitter başka bir şey konuşuyor, sokak başka bir şey konuşuyor. Ben geçen hafta Afyon, Eskişehir, Kütahya, Manisa ve Soma’da binlerce insan var, binlerce seçmenle görüştüm. Her türlüsüyle. Bir kişi de demedi ki ‘fotoğraf’, ikinci bir kişi de demedi ki ‘Arapça tabela’. Sokakta böyle bir tansiyon varsa ben hiçbir şey bilmiyorum. Twitter’daki arkadaşları da anlıyorum, hak da veriyorum. Ama sokağın nabzı değil. Yani kamuoyu o değil. Twitter kamuoyu başka. Sanal kamuoyunun kırılganlıklarını anlıyorum, oradaki gerçek kişileri. Ama ben sokaktaki gerçek kişilerin durumunu, kafasını önemsiyorum. Bu bir.
İkincisi Özgür Özel’i tanıyan herkes bilir ki yayınına katıldığı bir gazeteci ile karşılaştığında selamlaşmamak, randevu isteğinde vermemek, hele hele de davetiye verdiğinde almamak Özgür Özel’i yani kendimi inkar etmek olur. Bu 31 Mart’tan önce de böyleydi, Grup Başkanvekili olmadan önce de böyleydi, siyasetten önce de böyleydi.
Mahalleler kavgası var. Özgür Özel bizim mahallenin gladyatörü karşı mahalleden biri gelince kafasını kesmesi lazım. Böyle bir anlayış yok. Kapıma gelmiş, randevu da yok. Yani burada randevu da vermemişiz ki istese verilirdi. Bir buçuk saat beklemiş. Gelmiş davetiye vermiş gitmiş. Bu konuda hiçbir pişmanlığım yok.
ARAPÇA TABELA VE GÖÇMEN SORUNU
Arapça tabela meselesinde lehte aleyhte bütün beyanlarımı tekrar ederim. Ben Arapça kutsaldır, Kuran dilidir demiyorum. Daha doğrusu Kuran’dan dolayı Arapçaya saygı gösterilmesini istemiyorum. Ama diyorum ki Manisa’nın Acarlar köyünde önümden yürüyen bir yaşlı amca gözümün önüne gelir. Diyanet’in takvim yaprağını yerde bulursa öpüp kahlp hizasından yukarı bir yere koyar.
Anadolu insanı bu hürmeti gösteriyor. Ben de Belediye Başkanı’ma diyorum ki “Arapça tabela yırtarak kaldırılmasın, kanunlara uygun tebligat yapılsın, küçülecekse küçülsün.” Fransızcaya, İngilizceye saygı gösterip, Arapçaya göstermemek bir ayrım. Yırtma görüntüsü partiye mal oluyor, o yazıya bir kutsiyet atfeden seçmenin gönlünde büyük bir travma yaratıyor. 6 milyon Arap asıllı insan yaşıyor. Şanlıurfa’da, Mardin’de, Hatay’da inanılmaz yoğunlukta, bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Yani Suriye’den bahsetmiyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nde doğmuş, büyümüş, komşumuz, canımız, ciğerimiz, onların da ana dili Arapça. Onlara da bir hürmetsizlik ve saygısızlık olur aksi bir tutum.
“YİNE LİNÇ GELECEK”
Bu röportajdan sonra bir 48 saat daha linç gelecek. Ben bu soruyu ‘O konu geride kaldı’ diyerek geçmiyorum yani. Göçmenler konusundaki tutumumuzda en ufak bir farklılık yok. Ben Suriye’yle barışı savunuyorum. Esad’la diyalog diyorum. Komşuda iç savaş kışkırtıcılığını göçmen yaratan bir politika olarak görüyorum ve hatalı buluyorum. Biz Suriye’nin de normalleşmesini, barışa kavuşmasını istiyoruz.
Türkiye’nin geri dönüşü teşvik paketini hazırlaması lazım. Hiçbir zaman göçmen karşıtı olamam. Sol, sosyal demokrat bir görüşe sahip bir siyasetçi olarak göçmen yaratan politikaların, politikacıların karşısındayım.