Mehmet Y. Yılmaz : Kenan Evren’e rahmet okutmak
Türkiye’deki rejimi şu an için mutlak bir diktatörlük olarak niteleyemiyoruz belki ama Yargıtay’ın kararı, o konuda hayli mesafe alındığının altını çiziyor
Yargıtay’ın Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku’nun mahkûmiyetlerini onaması, Türkiye’de rejimin niteliğini tartışmasız bir şekilde netleştiriyor:
Bugünün Türkiye’si, Arap Baharı öncesi Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün, Yemen, Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas rejimleri ile aynı yolun yolcusu.
Bunu ben söylemiyorum, Yargıtay’ın onama kararında yazılı.
Yargıtay, bu ülkelerdeki diktatörlere karşı girişilen ayaklanmalar ile Türkiye’de Gezi Protestolarını aynı zeminde değerlendiriyor; hükümete karşı ayaklanma olarak niteliyor.
Zaten demokrasiler ile diktatörlükleri birbirinden ayıran kırmızı çizgilerden biri de tam bu noktadan geçer.
Demokrasilerde hükümetler kutsal değildir. Seçimle işbaşına gelirler, seçimle giderler. Vatandaşların iki seçim arasında siyasete katılmaları, hükümet icraatlarını denetleyebilmelerinin bir yolu da kitlesel gösterilerdir.
Protesto ve gösteri yapma hakkı, demokrasilerde zaten bu nedenle temel bir insan hakkı olarak kabul edilir.
Oysa diktatörlüklerde durum bunun tam tersidir.