KILIÇDAROĞLU : SİYASİ NÜFUZU KULLANAN YA DA SİYASİ NÜFUZA TESLİM OLAN KİŞİ, YARGIÇLIK YAPAMAZ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, grup toplantısında; “Mustafa Doğan İnal, Erdoğan’ın avukatı. Defalarca söyledim. Bu kadar kirli bir adam yoktur. Bu adamın mal varlığını açıklayın kardeşim. Bastır parayı: FETÖ’cü müsün, hemen ertesi gün tahliye oluyorsun. Bastır parayı istediğin kararı alabilirsin. Kim bu adam? Salı günü bunları açıklayacağımı söyleyince, Adalet Bakanı, müfettiş gönderdi, ‘olayı soruşturacağız’ diyor. Kimin olayını soruşturacaksın sen? Asıl yukarıdakiler parayı yiyenler, rüşveti yiyenler ve dağıtanlar. Sen onlarla mücadele edebilecek misin? Müfettiş onlara ulaşabilecek mi? Erdoğan’ın avukatını çağırıp, tutuklatıp, gözaltına aldırıp, ‘Sen neden rüşvet verdin’ diyecek misin? İki tane müfettiş göndermiş. Göndersin. Ne olacak yani? Arkasından beraat kararı çıkacak. Bakalım o nasıl bir şey olacak?.. Türkiye’ye gerçek anlamda adalet gelinceye kadar, mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Beşli çetelerden de yargıdaki çetelerden de hesap soracağız” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM’de; partisinin grup toplantısında konuştu. Grup toplantısının konukları arasında, Hatay’dan gelen bir depremzede, üzerinde “Rönesans Rezidans 10 Nisan 2023 tarihli kayıp listesi” yazan ve kayıp vatandaşların isimlerinin ve fotoğraflarının olduğu bir pankart kaldırdı. Depremzede, pankartı tutarken; “Burada görmüş olduğunuz evlatlarımız, Antakya Rönesans Rezidans’ta enkazda kayboldular. 8 ay olmasına rağmen biz bu kayıplarımızın bir parçasını bulamadık. Enkazın tekrarın taranmasını istiyoruz. Doktor, öğretmen, hemşire, polis… İçinde büyükelçimiz var. Enkaz üç defa yer değiştirdi. Enkazın tekraren taranmasını istiyoruz. Ben evlatlarımın sadece bir diş parçasına razıyım. Lütfen” dedi.
Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“AKAN KANIN DURDURULMASINI İSTİYORUZ: Yakınımızda Filistin-İsrail çatışması da var. Bütün dünyanın gözleri orada. Çocukların, kadınların, yaşlıların öldürülmesini hiçbir insan kabul edemez. Savaşın bir an önce sonlanması en büyük dileğimizdir. Sağduyuya davet etmek bizim de görevimizdir. Ama İsrail’in uyguladığı politikanın en büyük eleştirilerini İsrailli aydınlardan aldığını da unutmamamız gerekiyor. Bu dünyanın haklı olarak Filistin davasına verdiği desteğin de bir anlamda ifadesidir. İsrailli aydınlardan, Haaretz Gazetesi yazarı Gideon Levy aynen şunları yazıyor: ‘Bütün bunların arkasında İsrail’in kibri yatıyor. İstediğimiz her şeyi yapabiliriz. Yaptığımız şeylerin bedelini ise asla ödemeyiz ya da cezalandırmayız diye düşünüyoruz. Sanki istediğimiz her şeyi yaparız da hiç rahatsız edilmeden hayatlarımıza devam ederiz diye düşünüyoruz. Filistinli insanları tutukluyor, öldürüyor, taciz ediyor, mülksüzleştiriyoruz. Aynı zamanda Filistinlilere kıyım düzenlemekle meşgul İsrailli yerleşimcileri koruyoruz.’ Bu kadar açık ve net; İsrail’i eleştiren bir İsrailli aydın görmedim ve kendisini gerçekten yürekten kutluyorum. Bir gerçeğin altını yazdığı, çizdiği ve dünyaya açıkladığı için… Biz Filistin halkının kendi topraklarına kavuşmasını istiyoruz. Biz Mescidi Aksa başta olmak üzere bütün kutsal mekanlara saygı istiyoruz. Biz Filistin haklına yönelik insanlık dışı ablukanın kaldırılmasını, akan kanların durdurulmasını istiyoruz. Biz CHP olarak Ortadoğu’ya barış gelmesin için OBİT dediğimiz, Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nın kurularak, Türkiye’nin bu bölgeye barış getirmesini istiyoruz. Bu politika bizim politikamız ama şu andaki hükümetin de bunu uygulaması gerekiyor.
TTK GENEL MÜDÜRÜ NE OLDU? TERFİ ETTİRİLDİ: Amasra Maden Faciası… Davaları takip ediyoruz. Davaları takip ederken ne kadar dikkatli davrandığımızı, haklı olduğumuzu, insanların hakların savunulması gerektiğini, bu konuda CHP’nin verdiği mücadeleyi de topluma anlatmak zorundayız. Bir bilirkişi raporunda yer alan cümleleri sizlerle paylaşmak isterim: ‘Metan oranının sadece patlama günü değil, defalarca riskli seviyeye çıktığı, bunların kayıtlarının müessesede olduğu, ancak böyle durumlarda dahi zaman zaman işçilerin çalıştırılmaya devam ettirildiği’ yazılmaktadır. Göz göre göre 43 işçinin ölüme gönderildiğini ifade ediyor. Yine aynı şekilde hayatını kaybeden bir madenci ailesinin açtığı dava sonucu gelen bilirkişi raporu: ‘Sonuç olarak TTK Genel Müdürlüğü’nün kazanın meydana gelmesinde yüzde 100 kusurlu olduğu ifade edilmektedir.’ Yüzde 100 kusurlu olduğu. Diyeceksiniz ki yüzde 100 kusurluysa, TTK Genel Müdürü ne oldu? Terfi ettirildi. Sadece Amasra’da hayatını kaybeden maden işçilerinin ailelerine değil, nerede maden çıkarılıyorsa, kömür çıkarılıyorsa, yüzlerce metre aşağıda insanlar alın teri döküp, ekmek kazanıyorsa; onların tamamının hayatının riskli olduğunu ifade etmek isterim. Ama bu davayı hepimiz yakından izliyoruz, avukat arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız izliyorlar. İki aileyi ziyaret ettim, onlara da aynı şeyi söyledim. Siz hak talebinde bulunuyorsunuz, hak ve adalet arıyorsunuz. Hiç endişe etmeyin CHP kim hak istiyorsa, adalet istiyorsa onların yanında olacaktır.
ÜLKEMİZİN TOPRAKLARINDA YABANCI ASKER POSTALI İSTEMİYORUZ: Meclis’te tezkere görüşülüyor… Terörle mücadele tezkeresi olduğu kamuoyuna duyuruluyor. Biz CHP olarak, doğrudan doğruya terör örgütünün saldırısına uğrayan bir kişi olarak teröre her zaman karşı çıktım. İnsan olan herkes teröre karşı çıkar. Terör bir insanlık suçudur, her yerde ve ortamda ifade ettim. Terörle mücadele kaçınılmazdır. Terörle mücadele için ne gerekiyorsa, bizden ne isteniyorsa eyvallah. Hiç itirazımız yok. Terörle mücadele konusunda bir tezkere getirdiler, güzel. O tezkerede şunlar yazıyor: ‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerektiği taktirde sınır ötesi hareket ve müdahalede bulunmak üzere, yabancı ülkelere gönderilmesi.’ Eyvallah. Hiç itirazımız yok. Terör varsa, Türkiye’yi tehdit ediyorsa güvenlik güçlerimiz gider ve müdahale ederler. Uluslararası hukukun da verdiği bir avantajdır bu. Uluslararası hukuk buna izin veriyor. Ama cümle şöyle bitiyor: ‘Ve aynı amaçlara matuf olmak üzere, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması.’ Yani yabancı bir silahlı kuvvet Türkiye’ye gelecek ve burada belli olaylara müdahale edecek. ‘Buna izin verin’ diyorlar. Cumhuriyeti kuran bir parti, kökleri Kuvayi Milliye’de olan bir parti nasıl olur da yabancı askerlerin Türkiye’ye gelmesine izin verir. Akıl tutulması gibi bir şey. Söyledim, bir daha söyleyeyim. Ben kendi ülkemde, biz kendi ülkemizde, kadınıyla, erkeğiyle, vatanseveriyle, bayrağını seveniyle, kendi ülkemizin mübarek topraklarında yabancı asker postalı istemiyoruz. Biz kendi ülkemizde, bu mübarek topraklarda; yabancı asker postalı istemiyoruz.
İZİN VERMEK, VATANA İHANETTİR: Kendi topraklarına yabancı askerleri davet edip, terörle mücadele ayağı adı altında, burada onların bazı müdahalelerde bulunmalarına izin vermek, açık ve net söylüyorum; vatana ihanettir. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum. Yabancı askerler Türkiye’de neye müdahale edecekler? Neye müdahale edecekler? Terörle mücadele ise terörle mücadele konusunda kahraman ordumuz, polislerimiz, uzman çavuşlarımız, korucularımız var. Bunlar 30-35 yıldır terörle mücadele ediyorlar. Kimisi elini, kolunu bıraktı, gözünü, ayaklarını bıraktı; terörle mücadelede. Onlar basın toplantısı yapıyorlar ve diyorlar ki, yabanı askeri davet işgaldir, biz yabancı askeri istemiyoruz. ‘Eğer bize görev verilirse; ayağım yok, kolum yok, gözüm yok cepheye giderim’ diyor.
BİR DE EFELENİYORLAR, SEN ONU KÜLAHIMA ANLAT: Bunu söyledim, onlardan bazı yanıtlar da istedim. Bahçeli ve Erdoğan’dan. Erdoğan’dan tık yok bildiğim kadarıyla. Bahçeli bugün konuşmuş. Şöyle diyor: Türkiye’ye gayri meşru yabancı postalların ayak basması diye bir şey yoktur. Şayet olursa verilecek sadece bir canımız vardır. Bakın değerli arkadaşlar bizleri kandıracaklarını sanıyorlar. ‘Türkiye’ye gayrı meşru yabancı postalları…’ Yani meşru yabancı postalları gelebilir. Ben meşru yabancı postal da istemiyorum kardeşim. Ben kendi ülkemde yabancı asker postalı istemiyorum, terörle mücadele konusunda. Meşru ne demek? Efendim ben el kaldıracağım, yabancı askerleri isteyeceğim, böylece meşruiyet kazanmış olacak. İstemiyoruz. Yabancı asker istemiyoruz. Terörle mücadele ise gideriz. Terör bana saldırdı, size saldırmadı. Teröristler bana saldırdı, bir askerimiz şehit oldu. Size saldırmadı. Siz çocuklarınızı para, pul ile askere gönderdiniz. Ben evladımı parasız, pulsuz askere gönderdim. Bir de efeleniyorlar. ABD’nin insansız hava aracımızı düşürmesinin hesabı er, geç sorulacaktır. Sen onu külahıma anlat. Papazı teslim ettiklerinde bunlardan ses çıktım mı?
Kararnamede yine şu söyleniyor: Hudut, şümulü, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca taktir ve tayın olunacak. Yani yabancı asker buraya geldiğinde onun ne yapacağını, neler yapacağını, nasıl olacağını? Yetkiyi Cumhurbaşkanına veriyorlar. Meclis’in hiç yetkisi yok. Milli Kurtuluş savaşını yöneten Gazi Meclis, Mustafa Kemal Atatürk’e başkomutanlık yetkisini bile 3 ay süreyle vermiştir. Biz bütün yetkiyi verelim, ne biliyorsanız yapın diye. Kardeşim sen papazı teslim ettin, ben sana nasıl güveneceğim? Çıktın milletin önüne ‘Bu can bu bedende kaldıkça asla bu papazı alamazsın’ dedin. Ne dedi Trump, ‘Bak ha beni kızdırma. Senin mal varlığını araştırırım. Dünyaya da duyururum.’ Ne oldu, papazı tıpış tıpış teslim etti. Ben şimdi sana mı güveneceğim?
YABANCI ASKERLERİ KOVACAĞIZ: Mavi Marmara’daki haklı davamızı 20 milyon dolara sattılar. 20 milyon dolara. Bağış yaptık dediler. Vatandaşlar bunu duymasın diye o 20 milyon dolarlık bağış sözleşmesini de gece saat 12’de Meclis’ten geçirdiler. Meclis televizyonunu da kapatarak. Biz bunlar bilmiyor muyuz? Biliyoruz. Dolayısıyla Bahçeli, yok canımızı veririz falan filan değil; yabancı asker buraya geldiğinde, sen davet ettiğinde, Kemal Kılıçdaroğlu olarak yabancı askerlerin önünde bütün CHP’liler olarak duracağız ve onları kovacağız. Bu ülke Milli Kurtuluş savaşını veren bir ülke, ben Milli Kurtuluş savaşının tarihine ihanet ettirmeyeceğim.
PARANIZ VARSA, SİZE GÖRE ADALET VAR: Adalet… Bu ülkede adalet yok. Paranız varsa, size göre adalet var. Paranız yoksa içeride kalabilirsiniz. Bu ülkede hiçbir vatandaş, aklı başında olan hiçbir vatandaş adaletin olmadığını gayet iyi biliyor… Adaleti eğer saraydan bekleyip, sarayın talimatı ile yerine getirirseniz; adalet, adalet olmaktan çıkar. Adaleti mahkeme salonunda sağlayacak olan yargıçtır ve yargıç hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verir. Eğer yargıç hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre değil de birilerinin telkini ile karar veriyorsa, cebini doldurduğu, rüşvet aldığı için karar veriyorsa, o zaman yargıda ciddi sorunlarımız var demektir. Yargının çürümesi devletin çürümesi demektir.
KADIYI SATIN ALMAYAN MI VAR?: Yargıç, mahkeme, adalet dağıtanlar adaletsizlik dağıtıyorsa ne olur? Adaletsizlik dağıtıyorsa, tercihini güçten yana yapıyorsa, telkin ile karar veriyorsa, siyasi nüfuzunu birisi kullandığı zaman onun emrindeymiş gibi karar veriyorsa, orada adalet ölüyor demektir. Fatih Sultan Mehmet yüz yıllarca önce söylemiş: ‘Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaletin öldüğü gün de devlet ölür.’ Bunlar hani ‘Fatih Sultan Mehmet Han’ diyorlardı. Bari hiç değilse sözünü tutun. Kadını satın almayan mı var Allah aşkına? Bütün mafya baronları var. Bu kürsüde defalarca dile getirdim. Seyyar mahkemeler kuruldu. Davadaki yargıçlar; hukukun üstünlüğüne karar verecekler. Bakıyorlar ki mafya mahkûm olacak, hakimleri değiştiriyorlar. Sonra onun lehine karar çıkıyor. Bir hakim kendi isteklerine uyuyorsa, o hakim mahkemeden mahkemeye değişiyor. Yeter ki onlar bir an önce dışarıya çıksınlar.
HAKİMİ DE SATIN ALIYORLAR, GÜVENLİK GÜÇLERİNİ DE SATIN ALIYORLAR, PARALARI VERİYORLAR, RAHATLIKLA AT KOŞTURUYORLAR: Mafya, siyaset ve adalet iç içe geçerse, devlette dürüme başlar ve adalet dediğiniz kavram büyük ama büyük yaralar alır. Şimdi yeni bir rapor çıktı. Uluslararası Organize Suç İnisiyatifi’nin Küresel Organize Suç Endeksi 2023 raporu. Yani yabancılar bizi nasıl görüyor, acaba dışarıdan bakanlar bizi nasıl görüyor? Türkiye’de faaliyet gösteren ve geleneksel mafya sistemini model alan önemli sayıda mafya tarzı grup bulunmaktadır. Ülkede varlıklarını sürdüren bu grupların hükümetle, diğer siyasilerle yakın ilişkiler geliştirdikleri, bu sayede kolluk kuvvetleri ve yargı karşısında koruma sağladıkları bildirilmektedir. Yani Türkçesi bunlar gidiyorlar, mafya. Hakimi de satın alıyorlar, güvenlik güçlerini de satın alıyorlar, paraları veriyorlar, rahatlıkla at koşturuyorlar.
Bu rapor yanlış mı? Öyle diyebilirler ya: ‘Yabancılar yazdı, bu rapor doğru değil.’ Herkes elini vicdanına koysun ve düşünsün. Bu ülkede mafya liderleri bırakıldı mı? Bırakıldı, isim isim sayabiliriz. Hatta geçerlerde bir tweet attım. İsmini de verdim. Adalet Bakanı onu savunmaya kalktı. Arkadan devam eden tweetler gelince sesini kesti. Çünkü biz haklıyız. Yargının yıpranmasını istemiyoruz. Adaletin yıpranmasını istemiyoruz. Hakimlerin saygın kimlikleri ile mahkeme koltuğuna oturmasını istiyoruz. Bu ülkede uyuşturucu baronlarının serbest bırakıldığını hepimiz biliyoruz. Bu ülkede FETÖ borsasının kurulduğunu, parası olanın dışarı çıktığını, parası olmayanın… Bankasya’nın önünden geçeni içeri attılar ama onun patronlarına asla dokunmadılar. Çünkü onlar FETÖ borsasına dünyanın parasını verdiler. Hepsi dışarıda geziyorlar…
ADALETİ ÇÖKERTİYORSUNUZ: Devlete güç veren en önemli değer adalettir, adalet mülkün yani devletin demelidir. Bu temellerin cidden ve büyük ölçüde sarsıldığını hep birlikte görüyoruz. Kaldı ki sadece bizim değil. Yüce Yaradan bile ‘Adaletle hükmedin’ der. Yani adalet insanlık tarihi boyunca verilen mücadele sonucu kazanılan bir haktır. Siz adaleti çökertiyorsunuz…
TİMUR SOYKAN’I KUTLAMAK LAZIM: 13 Temmuz 2023’te Timur Soykan Birgün gazetesinde bir habere imza attı. Türkiye’nin en önemli haberlerden birisine imza attı. Birgün gazetesine atılan imza son derece değerliydi. Yargıda rüşveti anlatıyordu. Apar topar, hemen yayın yasağı getirdiler. Bunun üzerine, ki Timur Soykan’ı kutlamak lazım. Böyle bir yazıyı yazdığı ve gerçeği kamuoyuyla paylaştığı için. Daha sonra biz o belgelerin tümüne ulaştık ve baktık. Nedir bu olay diye. Ne kadar doğrudur diye. Araştırdık.
İLK KEZ, BİR SAVCI…: İlk kez; bir savcı, bir çete ve rüşvet olayını bir dilekçe ile bildiriyordu. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar. 6 Ekim 2023 tarihinde bir dilekçe veriyor, HSK Genel Sekreterine veriyor ve yargı sistemindeki çürümüşlüğü, yozlaşmışlığı, kokuşmuşluğu belgeleri ile ortaya koyuyor. Bu dilekçenin ekinde 15 ayrı savcının imzaladığı belgeler ve tutanaklar da var. Tutanaklar da bunların içinde. Bu başsavcı, ne diyor? ‘Adalet mülkün temelidir. Adalet olmazsa devletler tarih sahnesinden silinir. Toplum çürür’ diyor. HSK’ya verdiği dilekçede toplumun çürüyeceğinden ve adaletin devletin temeli olduğundan söz ediyor, bir savcı. Devam ediyor. ‘Yargı içinde çeteler oluştu.’ Bu kadar açık ve net. ‘Yargı içinde çeteler oluştu, bu çeteleri yok etmek için kemoterapi uygulayıp, kanserli hücreyi toptan yok etmemiz gerekir’ diyor. Devam ediyor. ‘Bu çete FETÖ’cü hakim ve savcılara rahmet okutur duruma geldi’ diyor. Devam ediyor, ‘Uyuşturucu gibi bir melaneti hoş gören, örgüt liderlerini yeni suç işleyeceklerini bile bile salıveren, kimyasal zehirlerin toplumu çürütmesine katkı sunan, arkadaşlarımız üzerine korku imparatorluğu oluşturup, istenilen kararı vermeye zorlayan bu çeteye dur demeliyiz, çeteyi çökertmeliyiz’ diyor. Kim söylüyor, devletin savcısı söylüyor. ‘Para karşılığında bazı haberlere erişim engeli getirdiler. 1,5 milyon Euro değerinde altını gasp eden çete liderini yurtdışına kaçakken yakalanmasına rağmen, adamı serbest bıraktılar. Yaklaşık 4 kilo uyuşturucu, 29 bin 28 hap ile yakalanan uyuşturucu tacirini tahliye ettiler. Silah tacirlerini serbest bıraktılar’ diyor.
YARGIYI ÇÜRÜTEN BU ÇETENİN EN ÖNEMLİ LİDERLERİ KİM?: Gökçer Tahincioğlu, o da kendi internet sitesinde bir gerçeği daha kamuoyu ile paylaştı. Adliye koridorlarında rüşvet tarifesi. Bir bakanlığın koridorları değil. Adalet dağıtması gereken, adalet saraylarının koridorlarındaki rüşvet tarifelerinin ne olduğu konuşuluyor. 21. yüzyılın Türkiye’sinde, sarayın getirdiği Türkiye ve bunlar konuşuluyor. Tahliye istiyorsan 500 bin lira gerekiyor, daha ucuza olmuyor. 200 bin liraya erişim engeli getirebiliriz. Senle ilgili haber mi çıktı, bastır parayı, erişim engeli getireceğiz diyor. Adli kontrol kararının kalkması için 100- 150 bin lira gerekir. Adli kontrol mü var? Kaldırmak mı istiyorsun? Getir parayı, 100-150 bin arası vereceğiz, sonuç çıkacak. Yurtdışına çıkış yasağının kalkması için 500 bin lira gerekir. Şimdi soruyorum; Yargıyı çürüten bu çetenin en önemli liderleri kim? Yargıyı bu hale getiren kim? Yargıyı adaletsizlik dağıtan bir kurum haline getirenler kim ve bunların aktörleri kim? Bu aktörler ile mücadele edilecek mi, edilmeyecek mi? Bu aktörler, ellerini yargının yakasından çeksin diye, ortaya çıkıp cesaretle, bu aktörleri geri çekecekler mi çekmeyecekler mi? Bizim bunu bilmeye ihtiyacımız var. Bazı isimler vereyim.
BU KADAR KİRLİ BİR ADAM YOK: Mustafa Doğan İnal, Erdoğan’ın avukatı. Defalarca söyledim. Bu kadar kirli bir adam yoktur. Bu adamın mal varlığını açıklayın kardeşim. Bastır parayı, FETÖ’cü müsün? Hemen ertesi gün tahliye oluyorsun, bastır parayı istediğin kararı aldırabilirsin. Kim bu adam? Salı günü bunları açıklayacağımı söyleyince, Adalet Bakanı müfettiş gönderdik, olayı soruşturacağız diyor. Kimin olayını soruşturacaksın sen? Asıl yukarıdakiler parayı yiyenler, rüşveti yiyenler ve dağıtanlar. Sen onlarla mücadele edebilecek misin? Müfettiş onlara ulaşabilecek mi? Erdoğan’ın avukatını çağırıp, tutuklatıp, gözaltına aldırıp, ‘Sen neden rüşvet verdin’ diyecek misin? İki tane müfettiş göndermiş, göndersin ne olacak yani? Arkasından beraat kararı çıkacak. Bakalım o nasıl bir şey olacak? Mal varlığı araştırılmalı. Asıl bu araştırılmalı.
SİYASİ NÜFUZU KULLANAN YA DA SİYASİ NÜFUZA TESLİM OLAN KİŞİ, YARGIÇLIK YAPAMAZ: İrfan Fidan… Kim? O da başsavcıydı. Bir tek Yargıtay kararının dahi altında imzası olmadan Yargıtay üyesi olarak Anayasa Mahkemesi’ne seçildi. Yargıtay tarihinin kara bir sayfasıdır bu. Evet oyu verenler için söylüyorum. Kimsin sen? Gücü nereden alıyorsun? Siyasi nüfuzu kullanan ya da siyasi nüfuza teslim olan kişi, yargıçlık yapamaz. Onu soruşturacak cesarette olan birisi var mı?
BÜTÜN BU ÇÜRÜMENİN AKTÖRÜ, BİR DE TERFİ ETTİRİLDİ: Hasan Yılmaz. Adalet Bakan Yardımcısı. Sezgin Baran Korkmaz’ın mal varlığındaki tedbiri kaldırtıp, onun yurt dışına gitmesine kapıyı açan kişidir. Ne yaptılar, ödüllendirdiler, Bakan Yardımcısı olacaksın dediler. Bekir Altun… Çürüme organizasyonunu yapan kişi. Az önce saydığım bu ağları kontrol eden kişi. Gücünü, Hakimler Savcılar Kurulu’ndan alan kişi. Bütün bu çürümenin aktörü, bir de terfi ettirildi. İstanbul Adalet Komisyonu Başkanı yapıldı, ne güzel değil mi?
Mehmet Akif Ekinci… HSK Başkanvekili. Cumhurbaşkanının avukatıyla, az önce söylediğim İnal’ın taleplerini yerine getiren kişidir. Bir kişi ile muhatap oluyor, o kişinin talimatı ile gerekli her şey yapılıyor.
Şimdi bana söyler misiniz? Bu çeteler ile kim mücadele edecek? Saray mı? Terfi ettirdiği adamla ne yapacak? Alttaki hakimler ve savcılar ile uğraşıyorsunuz, onlara baskı kuran, yönlendirenler, onları rüşvete alıştıranlar kim? Onları terfi ettirip, Anayasa Mahkemesi’nin en aşağıya kadar onları belli makamlara getirenler kim? Bir başsavcının sarayın izni olmadan, başsavcılığa atanması mümkün müdür? Bu rüşveti o bilmiyor mu, kendi avukatının neler yaptığını? Bütün namuslu hakimlere sorun, hepsi bilir. Ses kaydı var. O mahkemeye yetkisiz hakimi getirip, ‘Sen burada bu kararı al. HSK sana dokunamaz’ diye onlara güvence veren kişiler var. Çürüme yargıda başladıysa, Fatih Sultan Mehmet’in dediği gibi ‘Kadıyı satın aldığın gün, adalet ölür. Adaletin öldüğü gün de devlet ölür.’ Türkiye’de geldiğimiz nokta budur.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen; kararlı, azimli, haktan, hukuktan ve adaletten yana yürüyeceğiz ve asla yolumuzdan sapmayacağız. Kararlı yürüyeceğiz. Türkiye’ye gerçek anlamda adalet gelinceye kadar, mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Beşli çetelerden de yargıdaki çetelerden de hesap soracağız.”