Hayri Kozanoğlu: Kim 750 TL vermek ister?
Gelir dağılımı bozuldukça yurttaş kuşaklara aktarılan bir yoksulluğa itiliyor. İktidar ise dipsiz bir kuyuya fon yaratmak için yeni külfetler dayatmaya hazırlanıyor. Artan durgunluk göstergelerine bakmak yerine ek vergilerle uğraşan ekonomi yönetimi ise halktan iyice koptu.
Yoğun ekonomik veri bombardımanının gerçekleştiği bir haftayı geride bıraktık. Diğer konulara girmeden isterseniz toplumda en fazla yankı uyandıran 100 bin TL’yi geçen limite sahip kredi kartlarına (KK) Savunma Sanayi Fonu’na (SSF) destek için 750 TL ücret alınması planı üzerinde duralım.
Bir kere limitler bankalar tarafından keyfi olarak belirleniyor. 100 bin TL sınırını aşmak için KK ile harcama yapmanız bile gerekmiyor. İkincisi, KK faizlerinin yanı sıra yurttaşlar zaten Banka Sigorta Muamele Vergisi (BSMV) ve Kredi Kullanımı Destekleme Fonu’na (KKDF) da ödeme yapıyor. Üstüne bir de bunun eklenmesi maliyeti iyice yukarı çekecek. Üçüncüsü, zaten gelirler düştüğü, KK faiz maliyeti de yükseldiği için tahsil edilemeyen alacaklarda sıçrama gözlendi. Bu nedenle Ekim başında BDDK “rahatlatıcı” bir düzenleme yaptı. Dördüncüsü, Mehmet Şimşek sürekli KK ile ödeme çağrısı yapıyor, kayda girmeyen nakit ödeme talep eden işletmelere ceza kesileceğini söylüyor. Böyle ek masraflar tam tersine bireylerde de nakit ödeme eğilimini teşvik edecektir. Beşincisi, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz tek kuruşun bile bütçeye gitmeyeceğini iftiharla ilan ediyor. Halbuki sade yurttaş için bütçeye giden vergiler en azından sağlık, sosyal hizmetler şeklinde kendine hizmet olarak dönme potansiyeli taşır. Halbuki SSF dipsiz kuyu gibidir. Örneğin S-400 hava savunma sistemi için Rusya’ya milyarlarca dolar ödendi. Şimdi atıl bir şekilde hangarlarda duruyor.
Bu konuda insan ister istemez, mesnetsiz biçimde İsrail tehlikesini gündeme getirmenin söz konusu bu vergiye hazırlık olduğunu düşünüyor. Zaten geçim sıkıntısından bunalmış, burnundan soluyan sade yurttaşlara bir de böyle yersiz bir külfet dayatan iktidarın, halktan iyice koptuğu anlaşılıyor.
GELİR DAĞILIMI BOZUK, YOKSULLUK DA DÜŞMÜYOR
Şimdi gelelim 2023 yılına ilişkin gelir dağılımı istatistiklerine: En yüksek %20 toplam gelirin tam %48.7’sine, yaklaşık yarısına konuyor. En düşük %20 ise %6.1 ile yetiniyor. Son 10 yılda en fazla irtifa kaybeden kesim ise 2014’te gelirin %15.3’ünü alırken, 2023’te payı %14.3’e kadar gerileyen ortadaki %20. Toplumun en yüksek gelir elde eden %20’sinin payının, en düşük gelir elde eden %20’ye oranı şeklinde hesaplanan P80/P20 oranı 7.9 ile aynı düzeyde kalırken, aynı yöntemle bulunan P90/P10 oranı ise 14.2’den 13.8’e düştü. Bunun nedeni kök ücretten bağımsız olarak en düşük emekli maaşlarına belli artışlar getirilmesi ve asgari ücretin seçim yılında göreceli tatminkar belirlenmesi olabilir.
Bu ifadeler neden önemli? Çünkü aynı günlerde, Yoksulluk ve Yaşam Koşulları istatistikleri de yayımlandı. Göreceli yoksulluğun %13.5’e gerilediği ilan edildi. İnsanların bu kadar yaygın biçimde geçim sıkıntısından şikayet ettiği bir yılda böyle bir iyileşme nasıl sağlandı? Cevabı oldukça basit ve net. Çünkü yoksulluk medyan, yani yelpazenin en ortasındaki kesimin geliri kıstas alınarak hesaplanıyor. Toplam nüfus içinde medyan gelirin %50’sinin altında gelire sahip insanların oranının %13.5’e düştüğü görülüyor.
Gelir dağılımı istatistikleri konumu en belirgin gerileyen kesimin gelir skalasının ortasındaki %20 olduğunu ortaya koymuştu. Dolayısıyla yoksulluk sınırı ortanca gelirle oranlanınca, payda daha hızla düştüğü için, pay az miktarda düşse bile yoksulluk gerilemiş görünüyor. Diğer bir ifadeyle, orta gelir grubu durumu herkesten hızlı irtifa kaybeden kesim olunca, onunla kıyaslanan kesimlerin durumu sanki iyileşmiş görünüyor. Yani orta gelirli kesimler herkesten hızlı yoksullaştığı için, en alt kesimlerin geliri yerinde saysa bile yoksulluk sorunu hafifliyormuş gibi “sahte” bir görüntü ortaya çıkıyor.
KUŞAKLARARASI STATÜKO KORUNUYOR
10 Ekim tarihinde yayımlanan diğer bir araştırma da Dezavantajların Kuşaklararası Aktarımı idi. Bu çalışmanın verileri de gençlerin okul başarısında en önemli etmenin annenin eğitimi olduğunu gösterdi. Annesi yükseköğretim mezunu kişilerin %83.5’i üniversite diploması alırken, annesi lise altı eğitimlilerde bu oran %21.9’da kaldı. Babalar için aynı oranlar %79.5 ve %18.4 oldu.
Kendisi 14 yaş civarında iken ailesinin maddi durumunu “çok kötü” olarak belirtenlerin %14.9’u şu an en yüksek gelir grubunda iken, %24.4’ü çok kötü durumda olmaya devam ediyor. Ailesi çok iyi konumda bulunanların ise %40.8’i bu durumu sürdürürken, %8.4’ünün çok kötü duruma düştüğü görülüyor. Kötü, biraz kötü, iyi, biraz iyi gibi ara kategorilerde geçişlilik daha kolay iken, en alt ve en üst gruplarda statükonun en belirleyici olduğu, insanların önceki kuşakların standardına demirlediği görülüyor. 20 yıl öncesi verilere sahip olmadığımız için AKP döneminde sınıf atlamanın kolaylaştığı mı, yoksa zorlaştığı mı üzerine ise net bir değerlendirme yapamıyoruz.
DURGUNLUK ALAMETLERİ ARTIYOR
Geçtiğimiz hafta yayımlanan aylık istatistiklerden en dikkat çekeni, sanayi üretiminin Ağustos’ta %5.3 düşmesiydi. Bu zayıflama imalat sanayi üretiminde %5.4’e kadar ulaştı. Böylelikle Haziran’da %5.0, Temmuz’da %4.0 gerilemenin ardından sanayide üretim kaybı üç ay arka arkaya gerçekleşmiş oldu. Ekonomik durgunluğun en belirgin biçimde sanayi sektöründe kendini hissettirdiği açıkça görülüyor.
Buna karşın Ağustos’ta işsizlik oranının %8.5 düzeyine gerileği açıklandı. Aylık verilerin sektörel dökümü verilmediği için işsizliğin sanayi, hizmetler, tarım arasındaki dağılımını bilemiyoruz. Sanayide keskin bir düşüş gözlenirken işsizliğin gerilemesi ister istemez kuşku uyandırıyor. Bu durumun bir açıklaması, mevsim etkisinden arındırılmış atıl işgücü oranının %27.2’ye yükselişi olabilir. Zamana bağlı eksik istihdam denilen, tam zamanlı çalışmak isterken kısmi zamanlı çalışmak zorunda kalanların artışı, işsizliği düşük gösteriyor sonucu çıkarılabilir. Hizmetlerde bu tip “esnek” işlerin daha fazla ağırlık taşıması da bu tezi doğrulayabilir. Diğer bir açıklama ise, işten çıkarma furyasının sanayide üretim düşüşünü gecikmeli izlemesi, firmaların durgunluğun geçici olduğu düşüncesiyle yetişmiş elemanları elinde tutma çabası olabilir. Buradan, ekonomik durgunluğun derinleşmesi halinde işsizliğin ani sıçrama gösterme olasılığının yüksek olduğu sonucu çıkarılabilir.
2024 Ağustos verilerine göre 4.3 milyar dolar cari fazla sağlanması da yine ekonominin durgunlaşmasının bir sonucu. Söz konusu ayda 7.6 milyar dolarlık bir seyahat geliri sağlandı. Evet ama aynı zamanda ekonomik zayıflamaya paralel hammadde – ara malları grubu ithalatı %13.1 azalışla 18.8 milyar dolara geriledi. Cari fazla verilmesi ekonomik durgunluk dönemlerinin tipik bir belirtisi. Buna rağmen Eylül ayından başlayarak yine cari açığın ortaya çıkacağını söyleyebiliriz. Çünkü ihracatın Eylül’de %1.8 düşüşe geçtiğini biliyoruz. Turizm gelirlerinin de mevsim gereği zayıflaması sonucu önümüzdeki ay sınırlı da olsa bir cari açıkla karşılaşacağız.
-
Muğla’nın Datça ilçesi açıklarında korku dolu anlar!
-
Suriye devlet ajansı duyurdu… İsrail’den Suriye’ye saldırı
-
Mansur Yavaş’: ‘Bazı çevreler, hata yapanların sorgulanmasına alışkın değil’
-
Seferihisar’da ihbara giden polislere silahlı saldırı
-
İmamoğlu’nun hapis istemiyle yargılandığı dava ertelendi
-
Tunceli Belediye ve Ovacık Belediye Başkanı’na hapis cezası