CHP lideri Özel, 3 büyük krizi yaşamaya devam ettik. Demokrasi krizi, adalet krizi, ekonomik kriz”

CHP lideri Özgür Özel partisinin grup toplantısında “Yeniden Meclis çatısı altındayız. 3 büyük krizi yaşamaya devam ettik. Demokrasi krizi, adalet krizi, ekonomik kriz” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında konuştu.
Özel, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“Ortada hala bir iddianame yok, kimse neyle suçlandığını bilmemektedir. Bir tane delil, bir tane kanıt yokken yargısız infaz yapılmakta, açıktan haysiyet cellatları tarafından arkadaşlarımızın onuruyla oynanmaktadır. Bunu bugüne kadar Anadolu Ajansı’ndan yaptıkları yalan servislerle boş bir kasa yerine içinden Euro çıkartılan kasa var. Tutanakta ‘kasa boş’ diyorsun, ‘stok görüntü servis ettik’ diyorlar. Kendi kalemşörleriyle, yargıdaki köşeleri dağıttığı ve kendisininin bütün yanlışlarını savunduğu yandaş televizyonlarda her türlü yanlışlığa göz yummuş, vicdanını saraya vermiş yorumcularla haysiyet cellatlığı yapıyordu. O koltuklar boş gördükten sonra çıktı dedi ki ‘rüşvet aldılar, belediyeleri soydular’. Bu sözle söylenmez bunun iddiası ispata muhtaçtır. Önce şahit lazım, delil lazım. Bunlara dayanan namuslu bir iddianame lazım. Yargılama, savunma ve karar lazım. İstinafta onay lazım. Yetmez, Yargıtay’da kesinleşme lazım ki birisine bu suçu söyleyebilesin. Daha sadece tutuklama kararı olup da bir satır iddianame ortada yokken arkadaşlarıma ‘rüşvetçi, hırsız, dolandırıcı’ diyecek adamın alnını karışlarım.
“‘AT İMZAYI KURTUL’ DİYENLERİN KURDUĞU KUMPASIN NE TARAFI CHP’Lİ?”
Bu kadar iftira ve kul hakkına girdikten sonra sana ben bir şey demem. Geçen günlerde hocan olduğunu hatırladığın rahmetli Necmettin Erbakan sana demişti ki ‘sen bunları yaptıktan sonra ömür boyu alnını secdeden kaldırmasan bu vebalden kurtulmazsın’. Bir yandan da susuyoruz, sabrediyoruz aylarca Meclis’e gelinememiş bir kelime etmemişiz, yaşa hürmet ediyoruz ama dönüp dönüp haksızlıklar yapılıyor. Bana söylenenlere sustum, bir sürü haksızlığı duymazdan geldim. Zaman zaman bazı açıklamaları da kıymetlendirdim şimdi bugün çıkmış bugün Meclis’in ilk grup toplantısında Sayın Bahçeli aynı metni kes kopyala yapıştır atmışlar okuyor oradan; ‘şikayet eden CHP’li, şikayet edilen CHP’li, itirafçılar CHP’li, rüşveti alan CHP’li’. Külliyen yalan, soruyorum buradan hangi şahitler CHP’liymiş? Çocuk tacizcisi olan gizli tanık mı CHP’li? Ya da üç kuşak babasından kalan malına mülküne çökülüp de geçmişte AKP’den ihale alıyordu, şimdi İBB’den almış diye malına çökülen işadamları mı CHP’li? Ya da insanları çoluğuyla çocuğuyla tehdit eden, ‘bu imzayı atmazsan evladının yüzünü 20 yıl göremezsin’ diyen 80 yaşında annesinden 500 kilometre öteye evlatları yollayan, hasta çocuğu içerideyken babasına ‘at imzayı artık çıkar oğlunu’ diyenlerin kurduğu kumpasın ne tarafı CHP’li?
“ARKADAŞLARIMIN HAYSİYETİYLE OYNAYAN HAK ETTİĞİNİ DUYACAK”
Kiminle konuştuğunuzu, nasıl konuştuğunuzu bileceksiniz. Bütün Türkiye konuşuyor, birileri susuyor. Ankara’nın ortasından vurulan MHP’li, vurup da yargılananlar MHP’li, azmettirenler MHP’li, serbest bırakıldıktan hemen sonra susturulan MHP’li, azmettirenler MHP’li, konuşmayan bir tek sensin MHP’li. Hak etmediğimi duyarsam hak ettiğini duyarsın. Bu partinin suçsuz evlatlarına hazımsızlıkla iftira atanların hak ettikleri sözü duymalarının vakti çoktan gelmişti bundan sonra da duyacaklar. Hodri meydan! Hadi bakalım bir daha ‘hırsız CHP’li’ duyduğum anda anlatacağım kimler hangi suç örgütleriyle birlikte. O yüzden bundan sonra gösterdiğimiz sabrı, yaşa saygıyı, Türkiye’nin içinden geçtiği kritik süreçte üzerimize düşen görevden dolayı duyup da duymadığımızı, sağlık dilediğimiz ilk grup toplantısında çıktığınız kürsüde arkadaşlarımın haysiyetiyle oynayan hak ettiğini duyacak bundan sonra.
“TUĞLA GİBİ İDDİANAMEYİ YARGILANMAK İÇİN DEĞİL, YAZANLARI YARGILAMAK İÇİN BEKLİYORUZ”
Bazı yandaş kalemler 2 bin sayfa iddianame diyor. ‘Tuğla gibi iddianame hazır’ diyor. 2 bin 500 sayfalık Zekeriya Öz’ün iddianamesi çıkmadan 10 gün önce devrin Zaman, Bugün gazeteleri Yenişafak’ı, Sabah’ı Zekeriya Öz’ün iddianamesine ‘tuğla gibi iddianame’ demişlerdi. Bugünün Zekeriya Öz’lerinin yazdığı iddianameyi aynı kelime oyunuyla, aynı manşetlerle söylemeye çalışanlara söylüyorum; o tuğla gibi iddianamede Kuddusi Okkır’a ‘örgüt kasası’ diyorlardı cenazesini Silivri Belediyesi kaldırdı. Ali Tatar’a ‘suikastçi’ dediler, beylik silahıyla canına kıydı, masumiyeti eninde sonunda ortaya çıktı. Türkan Saylan’a ‘ajan’ diyorlardı, İlhan Selçuk’a ‘darbeci’ diyordu. Bu iddianame Mustafa Balbay’ı, Tuncay Özkan’ı müebbet hapisle cezalandırıyordu. Şimdi bu arkadaşlarımız alınları açık, başları dik bu Meclis’in koridorlarında geziyorlar Zekeriya Öz tuğla gibi iddianameyi yazdı sonra sıçan gibi kaçtı. Şimdinin ‘tuğla gibi’ iddianamesi Ekrem İmamoğlu’na ‘örgüt lideri’ dese ne olur? Biz o tuğla gibi iddianameyi yargılanmak için değil, yazanları yargılamak için bekliyoruz. Eninde sonunda CHP yargıya saygılıdır, savcılığı, hakimliği, avukatlığı kutsal görür ama birilerini siyasi operasyonuna ilet edenler, sabah vidanlarını evde unutanlar, bir gün yatarı olmayan suçları 80 gün cezaevinde tutsunlar sonra da ‘ben adalet dağıtmaya’ geldim diyecek. İktidarımızda hiçbir partinin değil vicdanının sesini dinleyenler, tam bir yargı bağımsızlığına sahip olacaklar. Başta Ak Toroslar olmak üzere bütün çeteleri dağıtacağız, adalet dağıtılmasının önünü açacağız.”
Özel, eğitimde yaşanan sorunlardan bahsederek şöyle konuştu:
“Bu iktdiar döneminde maalesef kaliteli eğitim sınıfsal bir hakka dönüştü. Belli sınıfların ulaşabildiği yoksulların mahrum kaldığı bir noktaya geldi. Artık kaliteli eğitime sadece zenginler erişebiliyor. Bu da yetmez gibi şimdi 12 yıllık zorunlu eğitimi kısıtlamak ve kısaltmak istediklerini ifade ediyor Milli Eğitim Bakanı. Buradan söylüyorum: zorunlu eğitimi kısaltmak çocuk işçiliğini yasallaştırmak ve çoğaltmaktır. Zorunlu eğitimi kısaltmak kız çocuklarının eğitim dışına itilmesi demektir. Zorunlu eğitimi kısaltmak eşitsizliğin büyümesi, toplumsal uçurumun derinleşmesi demektir. Peki kim istiyor bunu? Tarikatlar ve bazı gözü dönmüş patronlar. Kim istiyor? MÜSİAD mesela istiyor. Çocuklar erken yaşta iş gücüne katılsın diye önerisi var MÜSİAD’ın. Tarikatlar istiyor. Kız çocukları okulda olmasınlar diyor. Bakan çıkıp bu talepleri bir kılıp sokup bunu da Meclis’ten geçirmek üzere bu sene içinde çaba sarf edeceklerini söylüyor. Buradan Bakan’a söylüyorum: Bugüne kadar yurt yapmadınız, tarikatların kucağına gençleri itmek için. Kreş yapmadınız, kadını evlerde tutmak, sosyal hayattan, iş yaşamından uzak tutmak için. Şimdi zorunlu eğitimi kısaltıyorsunuz. Oysa okul öncesinin de eklenip zorunlu eğitimin daha da uzaması gerekirken lise sonunun dört olması üç olması, bunlar eğer konuşulacaksa da azaltılan kısım mutlaka okul öncesine önce bir yıl sonra iki yıl diye eklenmesi lazım. Bazı çocukların el becerisi dört yaşından, üç yaşından ya da bazı eksiklikleri, kusurları, üç yaşından keşfedilirken bazı çocuklar bunu ancak altı yaşında, yedi yaşında kavuşuyorsa bunun kabul edilebilir bir tarafı yoktur.
“ZORUNLU EĞİTİM DIŞI KALAN ÇOCUK SAYISI BU SENE YÜZDE 38 ARTARAK 611 BİNE ULAŞTI”
Ara eleman eksiği varmış, doğrudur. Ama DPT’yi kapatırken, doğru planlamalar yapmazken, mesleki eğitimi amacına uygun sanayi siteleriyle birlikte akıllıca planlamazken bunları düşünecektiniz. Ara eleman eksiği varmış. Bugün Türkiye’de ne eğitimde ne istihdamda beş milyon genç var. Kim yarattı bunları? Onlara iş bulamıyorsun. Ortaokul çocuğunun ucuz emeğine göz dikiyorsun. Zorunlu eğitim dışı kalan çocuk sayısı geçen sene 442 bindi. 442 bin çocuk bakanlık kayıtlarına göre kayıp. Yani yaşına bakıyorsun, okul yaşında, nüfusta var, okulda yok. Bu sene yüzde 38 artarak 611 bine ulaştı. Bunlar gitmesi gereken okula gitmeyip çalıştırılan çocuklar. Dilendirilen çocuklar, ucuz iş gücü olarak kullanılan çocuklar. Şimdi bununla mücadele etmek yerine bunu kurumsallaştırmaya çalışan bir anlayışla karşı karşıyayız. Ve diyor ki utanmadan ‘Zorunlu eğitimin kısalması için bir kamuoyu oluştu. Ben muhalefetin fikrini almak zorunda değilim.’ Anketlere bakarsan en kabadayı çıktığınız yerde bu yanlışa MHP de evet derse hepi topu 35-36’sınız. Karşınızda yüzde 65 var. Senbu yüzde 65’in fikrine almak zorunda değilim diyorsun. Sonra kamuoyu oluşturuyorsun. Daha beterini söyleyeyim, itiraz ediyorsa gelsin, Gölge Bakanımız, Bakan Yardımcımız izah etsin, hem kendi yüzde 35’lik kısmı var hem de anketlerde AK Partili kadın seçmenin AK Parti’den en memnuniyetsiz olduğu alan çocuğunun aldığı eğitim. Yüzde 19. Yani yüzde 65’i dışlıyorsun yüzde 35’lik kısımda da yüzde 19 memnuniyet var yaptığın işe, beşte biri. Yani bu dediğine memnunum diyen herkes evet dese yüzde 7’si Türkiye’nin. Ne kamuoyu oluşmuş?
“KALICI YAZ SAATİ UYGULAMASINDAN GERİ DÖNÜLMESİ İÇİN, BUNUN DA MECLİS’TE GÜNDEMLEŞTİRİLMESİNİ BEKLİYORUZ”
Ama bir kamuoyu oluştu mu? Evet oluştu. Nede biliyor musunuz? Çocukların sabahın köründe, gözün görmediği saatte okula gitmemesi için bir kamuoyu oluştu. Israrla üzerinde durduğumuz, sizin de ısrarla inat ettiğiniz tam sekiz yıldır süren kalıcı yaz saati uygulamasından dönülmesi için milli mutabakat oluştu. Damat bakan dokuz yıl önce 4,5 milyar lira tasarruf edeceğiz demişti. Bütün dünya buna geçiyor demişti. Ülkenin saatini 365 gün boyunca doğudan geçen saat bilimine göre ayarladılar, bıraktılar. O günden bugüne burada tasarruf edildiğini ispatlayabilen bir kişi çıkmadı. Aksine bir sürü çalışma var. ‘Bütün dünya buraya geçecek. Öncü oluyoruz’ dedi. Avrupa’da uygulayan bir tek Belarus var. Ama sabahın kör saatinde güneş doğmadan, doğması gerektiği saatte saat ayarlanmadığı için kadın işçiler servise giderken tedirgin gidecekler. Küçücük çocuklar okula giderken karanlıkta gidecekler. Karanlıkta gidilip gündüzü görülmeyen sabah ışığıyla karşılaşmadan okulda kitabın sayfasının açılmasına bütün eğitimciler karşı bu konuda bir mutabakat var. Bunun için çaba göstermek lazım. Milli Eğitim Bakanı’na da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’na da sesleniyorum: grubumuzu da bu ailelerin, kadınların ve toplumun talebi olan bu uygulamadan geri dönülmesi için bunun da Meclis’te gündemleştirilmesini bekliyoruz.
“GÜBRETAŞ’A BUNDAN SONRA DAHA DA YAKINDAN BAKACAĞIZ. BU TERTİPİN SAHİPLERİ BİLSİN”
Tarım Kredi Kooperatifler Birliği’ne bağlı Gübretaş’ta işçiler 97 gündür grevde. İşçi mi suçlu? Hayır. Ne var? 19 aydır bir kuruş zam alamamışlar. Bunun için grev yapıyorlar. Ama bu niye çözülmüyor diye baktığımızda birilerinin bunu çözmemeye çalıştığını, Gübretaş’ın pahalı olduğunu, bunun için işçilere zam yapılmaması gerektiğini ve işçileri greve doğru ittiğini görüyoruz. Tam gübre lazım olduğu sırada ETİ Gübre’den 10 bin ton gübre alımı yapmış. Kime ait? Cengiz Holding’e ait. Yani birileri çiftçinin dostu, iyi örgütlü, kuvvetli bir dağıtım ağına sahip kooperatif ağına sahip Gübretaş’ı bilerek hem zarara hem iflasa hem greve iterken bir taraftan yandaşın bir tanesi yine kesesini dolduruyor. Bu konuya dikkat çekiyoruz. Gübretaş’a bundan sonra daha da yakından bakacağız. Herkes bunu bilsin. Bu tertipin sahipleri bilsin.
ERDOĞAN’A ‘NADİR ELEMENT’ TEPKİSİ
Dünyada nadir toprak elementleri diye bir gerçek var artık. Bazı çalışmalar bu elementlere en çok sahip olan 5. ülkenin Türkiye olduğunu söylüyor. Üstünde durduğumuz bu topraklarda bir talih kuşu var. Trump o kadar kanın gözyaşının arasında, Ukrayna’ya nadir elementleri bana ver diyor. Teknoloji bunlar üzerinden ilerliyor.
Gitmiş kapalı kapılar ardında, bunların pazarlığını yapmış. En çok olduğu yer Eskişehir Beylikova’daki madenleri Trump’a veriyor, karşılık olarak meşruiyet alıyor. Erdoğan kendi geleceği için bu ülkenin geleceğini satamaz. Nadir elementler Türkiye’nin geleceğidir, sattırmayalım.”
-
Hatimoğulları’ndan ‘Selahattin Demirtaş’ açıklaması
-
CHP lideri Özel, 3 büyük krizi yaşamaya devam ettik. Demokrasi krizi, adalet krizi, ekonomik kriz”
-
Serdar Öktem’e yönelik saldırı soruşturmasında yeni gelişme!
-
Trafik cezalarında yeni düzenlemeler!
-
Eski AKP’li milletvekili Hüseyin Kocabıyık gözaltına alındı
-
Suriye güvenlik güçleri ile SDG arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor…