Günümüzde yaşanan ağır ekonomik ve sosyal çöküş, ancak “Cumhuriyetin kurucu değerleri” ve “halkçılık” programının temelini oluşturacağı “ikinci yüzyıl tezleri” ile aşılabilir.
Ülkemiz ve halkımız ilginç bir zaman diliminden geçiyor. 101. yaşını kutlayan Türkiye Cumhuriyeti; ikinci yüzyılına geçerken aynı zamanda çok ağır bir ekonomik ve sosyal bunalımı yaşıyor. Bu bunalım giderek ağır bir toplumsal yıkıma dönüşüyor.
Oysa ülkemizde Cumhuriyet ne denli güç ve zorlu koşullarda elde edilmiş. Bu ülkenin Cumhuriyeti ulusal Kurtuluş Savaşı’yla kazanılmış. Cumhuriyetin harcında ve hamurunda nice acı, kan ve gözyaşı var! İşte bunun içindir ki Cumhuriyet ülkemiz ve halkımız için çok değerli.
TOPLUMSAL ÇÖKÜŞ VE ÇÜRÜME
Ülkemizde toplumca çok ağır bir ekonomik ve sosyal çöküşü yaşıyoruz. Günümüzde geçinebilmek ve yaşamını onurluca sürdürebilmek, geniş toplumsal kesimler için her geçen gün daha da zorlaşıyor. Ağır ekonomik ve sosyal koşullar, nüfusun önemli bölümünü zorluyor. Halkımızın büyük çoğunluğu yaşam sevincini yitiriyor.
Toplumsal çöküşü yalnızca ekonomik sorunlarla da sınırlayamayız. Aynı zamanda belki de ondan da önemlisi, ciddi bir sosyal çöküşle de karşı karşıyayız. Ülkemizde kadına yönelik şiddet ve cinayetler artıyor. En değerli varlıklarımız çocuklarımızı bile koruyamıyoruz. Eğitimde gericileşme tırmanıyor. Cumhuriyet değerleri örseleniyor. Ekonomik ve sosyal çöküşe çare üretemeyen iktidar çevreleri, bazı şok çıkışlarla gündemi değiştirmeye ve halkın aklını karıştırmaya çalışıyor.
ÇEYREK ASIRLIK TAHRİBAT
Cumhuriyetin temel değerleri, özellikle işbaşındaki siyasal iktidarın neredeyse çeyrek asra yaklaşan döneminde çok büyük tahribata uğradı. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün belirlediği “çağdaş uygarlık yolu”ndan sapıldı. Olmaz ve çıkmaz yollara yönelindi.
Başta sağlık ve eğitimde olmak üzere, birçok alanda ülkece irtifa kaybediyoruz. Dış politikada da emperyalist emellere ve projelere alet oluyoruz. Ülkemiz uluslararası platformda giderek yalnızlaşıyor ve itibarsızlaşıyor. Doğrusu insan, günümüzde yaşananları düşündükçe ve sorguladıkça; ülkenin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk ve kurucu kadroları, acaba bugünleri yaşasalardı nasıl karşılarlardı diye düşünmeden edemiyor.
CUMHURİYET DEĞERLERİ İLE BUGÜNE BAKMAK
Türkiye Cumhuriyeti’nin 101. yaşını ilginç bir dönemde kutluyoruz. Gerçekten de ülke ve halk olarak güç bir dönemden geçiyoruz. Bulunduğumuz coğrafyada, başımız dertten, problemden bir türlü kurtulmuyor. Tabii bunun temel nedeni, uzun zamandır uygulanan yanlış iç ve dış politikalardır.
Böylesine zorlu bir dönem, ancak Cumhuriyetin kurucu değerleri rehber alınarak aşılabilir. Bu nedenle Cumhuriyetin 101. yıldönümünü, klasik söylemlerle anmanın, bilinenleri tekrarlamanın çok anlamlı olmayacağını düşünüyoruz. Bunun yerine, günümüzün sıcak gündemine, Cumhuriyet değerleri ile yaklaşmak isabetli ve yararlı olacaktır. İşte bu nedenle; Cumhuriyetin 101. yaşını coşkuyla ve heyecanla kutlarken; içinde bulunduğumuz döneme Cumhuriyet değerleri ışığında bakmak ve son gelişmeleri bu bağlamda değerlendirmek istiyoruz.
21. YÜZYILIN EMPERYALİZMİ
Dikkat ederseniz son dönemlerde “emperyalizm” sözcüğü neredeyse unutulur olmuştu. Bir bakıma kullanımdan kalkmıştı. Hatta yeni kuşaklar, çoğunlukla bu kavrama “modası geçmiş” işlemi yapıyorlardı.
Emperyalizmin 21. yüzyılda ne anlama geldiği, Ortadoğu, Suriye ve Filistin meselelerinde, başta bölge ülkeleri olmak üzere bütün dünya tarafından acı biçimde görüldü. Bir bakıma, “emperyalizm”in 21. yüzyıl versiyonu, bu coğrafyada zorla ve dayatmayla sahneye kondu.
Bölge halkları acıyla, gözyaşıyla, yıkımla sonuçlanan bu savaşları, kavgaları yaşadılar/yaşıyorlar.
‘YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ’
Kanla, gözyaşıyla, bedeller verilerek kazanılmış bir Ulusal Kurtuluş Savaşı sonucu, 101 yıl önce kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu yaklaşımların, ne derece haklı ve yaşamsal olduğu; içinde bulunulan koşullarda bir kez daha anlaşılıyor. Hele “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesinin doğruluğu, değeri; bu zor dönemde bir kez daha öne çıkıyor.
Elbette yalnızca bu yaklaşım değil; Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki, özellikle Ortadoğu ve Arap dünyası ile ilgili siyasal değerlendirmelerin, uluslararası politikaların doğruluğunu, hayatın somut pratiği bir kez daha kanıtlıyor. Günümüzde, Cumhuriyetin kurucu değerlerinden ve politikalarından uzaklaşarak Ortadoğu’da, Suriye’de din ve mezhep temelli politikalara yönelmenin yanlışlığını hep birlikte görüyoruz.
‘YENİ OSMANLICILIK’ ÇÖKTÜ!
Cumhuriyetin 101. yıldönümünde, son yaşanan gelişmelerin ortaya koyduğu bir başka gerçek daha var. O da Osmanlı’yı yeniden diriltmeyi düşleyen ve kısaca “Yeni Osmanlıcılık” olarak tanımlanan anlayışların tümden iflas etmesidir.
Günümüzün çağdaş dünyasında, böylesi çağdışı yaklaşımların, zamanın ruhuna ve hayatın gerçeklerine aykırı olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Artık hiç kimse ümmetçi, “İhvancı” bakışlarla, yaklaşımlarla, bu çağdışı özlemleri hayata geçiremez. Suriye meselesinde yine en başa dönülmüştür. Dolayısıyla, halkımızın o çok iyi bildiği “ağa-maraba hikâyesi” örneği bir garip durum ortaya çıkmıştır. Yıllardır yaşanan ve onca acıya, ekonomik yıkıma mal olan Suriye sürecinde; başımıza açılan bunca derde, ortaya çıkan ağır faturaya şimdi ne denilmelidir? Bütün bunlar, siyasal iradenin yanlışlıklarıdır, basiretsizlikleridir.
‘HALKÇILIK’ PROGRAMI VE ‘İKİNCİ YÜZYIL TEZLERİ’
Aymazlıklarla ve çıkmazlarla dolu olan mevcut politikalardan hızla çıkılması gerekiyor. Ülkemiz ve halkımız Cumhuriyetin 101. yaşında, yeni bir makas değişiminin hayata geçirilmesini istiyor ve bekliyor. Bu yeni yol, çağdaş uygarlık yoludur. Cumhuriyetin çağdaş değerleri ve demokrasinin evrensel ilkeleri, bu yolu tercih edenlerin/edeceklerin ortak paydasıdır.
Bu ortak paydada buluşabilen tüm çevreler, cumhuriyetten ve demokrasiden yana olan tüm yurttaşlar; Cumhuriyetin ikinci yüzyılını çağdaş ve demokratik bir ortamda yaşayabilmeyi, önlerine temel hedef olarak koymalıdırlar. Bu bağlamda, Cumhuriyetin ikinci yüzyılını hedefleyecek ve adına “halkçılık programı” ya da “ikinci yüzyıl tezleri” denilebilecek bir düşünsel ve eylemsel hazırlık; Cumhuriyet ve demokrasi ortak paydasında buluşabilenlerin ortaklaşmasıyla hayata geçirilebilir.
Türkiye Cumhuriyeti, çok güç koşullarda ve çok zorlu mücadelelerle kurulmuştur. 101 yıl önce kurulan bu çağdaş ülkenin yurtsever evlatları, bugün yaşanan olumsuzlukları hak etmemektedir. Biz, önümüzdeki süreçte, bütün bu olumsuzlukların aşılacağına ve Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına, hak ettiğimiz çok daha güzel koşullarda yürüyeceğimize yürekten inanıyoruz.
İşte bunun için de önümüzdeki süreçte, ülkemizde ciddi ve kapsamlı bir devrimci onarım dönemine ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’nin ilerici yurtsever güçleri, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, bu devrimci atılımı ve onarımı gerçekleştirebilecek birikim ve donanımdadır. Böylesi duygu ve düşüncelerle, okurlarımızın ve tüm yurttaşlarımızın 29 Ekim-Cumhuriyet Bayramı’nı en iyi dileklerle yürekten kutluyoruz.