Türk Devletler Teşkilatı üyesi Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan (gözlemci) ve üye olmayan Tacikistan’ın, I. AB-Orta Asya Zirvesi’nin ardından peş peşe Güney Kıbrıs lehine diplomatik hamleler yapması, uluslararası gündemin en çok konuşulan konu başlıklarından biri oldu. Peki, bu devletler, bu noktaya birden bire mi geldi? Deklarasyondan çıkan en önemli mesaj neydi? Altına imza attıkları BMGK’nın 550 ve 541. kararları ne anlama geliyor? En önemlisi de Orta Asya’nın kalbindeki ‘kardeş’ devletlerin bu hamlesinin perde arkasında neler yatıyor?
Özbekistan’ın Semerkant kenti 3-4 Nisan tarihleri arasında I. AB-Orta Asya Zirvesi‘ne ev sahipliği yaptı. Zirvenin en önemli olayı şüphesiz, AB’nin bölge ülkelerine ulaşım, kritik hammaddeler, su kaynakları, enerji, iklim ve uydu interneti gibi alanları kapsayacak 12 milyar Euro tutarında yatırım sözü vermesiydi.
Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev‘in ev sahipliğinde düzenlenen zirveye, Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Serdar Berdimuhammedov, AB Konseyi Başkanı Antonio Kosta ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile AB’ye bağlı uluslararası finans kuruluşlarının üst düzey yöneticileri katıldı.
Düne kadar, Türk Devletler Teşkilatı (TDT) üyesi bu devletlerin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti‘ni (KKTC) tanıyacağına dair haberler çıkarken, zirvenin ardından 5 Orta Asya ülkesi peş peşe Güney Kıbrıs lehine diplomatik adımlar attı.
Moskova merkezli Eurasia Daily‘de yayımlanan bir analize göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mevcut ekonomik ve siyasi durumu daha istikrarlı olsaydı, muhtemelen Kıbrıs çatlağı da ortaya çıkmazdı.
Söz konusu ülkeler, Türk dünyası ile dayanışma ve Avrupa yatırımları arasında bir tercih yapmak durumunda kaldı ve tercihlerini AB yatırımlarından yana kullandı.
İşte, o analizden öne çıkanlar…
BİLDİRİDEN ÇIKAN KRİTİK MESAJ
4 Nisan’da, zirvenin sonuçlarına ilişkin ortak bir bildiri yayımlandı. Bu bildirinin 3. paragrafında Rusya’ya yönelik üstü kapalı mesajlar vardı.
Ancak aynı bildirinin 4. paragrafı, Türkiye’yi fazlasıyla ilgilendiren bir konuya temas ediyordu:
“Tüm Devletlerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne, tüm uluslararası ve bölgesel forumlarda saygı göstermeyi ve bu ilkelere aykırı herhangi bir adımdan kaçınmayı taahhüt ettik. Aynı ruhla, BM Güvenlik Konseyi’nin 541 (1983) ve 550 (1984) sayılı kararlarına olan sağlam bağlılığımızı yineledik. Bölgesel işbirliği çerçevesine katılımın, AB ve Orta Asya ilişkilerinin güçlendirilmesi için gerekli kalmaya devam eden bu uluslararası ilkelere tam saygı göstermesi gerektiğini vurguladık. Bu bağlamda, Türkmenistan, uluslararası yükümlülüklerini daimi tarafsızlık statüsünün ilkelerine sıkı bir şekilde uygun olarak uyguladığını hatırlatır.”
550 VE 541 SAYILI KARARLARIN KAPSAMI
BM Güvenlik Konseyi’ne ait bu kararlar, BM’ye üye tüm Devletlere, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne saygı gösterme’ ve ‘Adada, Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti dışında herhangi başka bir hükümeti [yani KKTC’yi] tanımama’ çağrısında bulunuyor.
KKTC’nin bağımsızlık ilanından yalnızca 3 gün sonra, 18 Kasım 1983 tarihinde kabul edilen bu karara karşı sadece Pakistan karşı oy kullanmış, Ürdün de çekimser kalmıştı.
550 sayılı karara gelince; 11 Mayıs 1984’te 13 ülke tarafından onaylandı. Pakistan yine karşı oy kullanırken bu defa da ABD çekimser kaldı.
Bu karardaki kilit noktalar ise 2’den 5’e kadar olan maddelerdi:
“[İlgili karar] Türkiye ile Kıbrıs Türk liderliği arasında gerçekleştirilen sözde ‘büyükelçi değişimi’ de dahil olmak üzere tüm ayrılıkçı eylemleri kınar; bu eylemleri hukuken geçersiz ve uygulanamaz ilan eder ve derhal sona erdirilmeleri çağrısında bulunur. Ayrılıkçı girişimlerin bir sonucu olarak ilan edilen sözde ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ adlı devletin hiçbir şekilde tanınmaması yönündeki çağrısını bir kez daha yineler; tüm devletlerin bu yapıya hiçbir şekilde yardım etmemesi ya da destek vermemesi gerektiğini vurgular. Tüm devletlere, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne, birliğine ve bağlantısızlık politikasına saygı gösterme çağrısında bulunur. Ayrıca, Varosha [Maraş] bölgesine, buranın sakinleri olmayan kişilerin yerleştirilmesi yönündeki girişimleri kabul edilemez bulur ve bu bölgenin Birleşmiş Milletler denetimine devredilmesini talep eder.”
BU KARARI İMZALAMAK NE ANLAMA GELİYOR?
Bütün bunlar şu anlama geliyor;
I. Avrupa Birliği-Orta Asya Zirvesi ile birlikte, TDT üyesi olan Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan (gözlemci) ve üye olmayan Tacikistan, resmi olarak, KKTC’nin bağımsızlığını reddetti ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) Kıbrıs adasında ‘işgalci’ olarak gören BMGK kararına katılarak Ankara’nın karşısında konumlandı.
Burada, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar‘ın 4 Kasım 2024’te Kırgızistan‘ı ziyaret ettiğini hatırlatmakta fayda var.
Bu bildiriyle bağlantılı olarak, KKTC‘nin, Macaristan ve Türkmenistan ile birlikte gözlemci olduğu TDT’nin geleceği hakkında da soru işaretleri ortaya çıktı.
GÜNEY KIBRIS-ORTA ASYA İLİŞKİLERİNİN ARKA PLANI
Bu dört devletin Kıbrıs meselesinde ortaya koydukları tutumu daha iyi anlamak için ilişkilerin arka planına ve yakın tarihsel sürece göz atmkakta fayda var. Fakat hepsinden önce, ‘Güney Kıbrıs’ın, 2026’nın ilk yarısında AB Konseyi’ne başkanlık yapacak olduğunu’ akılda tutmak gerekiyor.
- Özbekistan, 19 Aralık 2024’te ilk kez Güney Kıbrıs‘a bir büyükelçi atadı. Roma’da ikamet eden Özbek Büyükelçi Abat Fayzullayev, güven mektubunu Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis‘e sundu.
- Aynı yıl 21 Aralık’da, Özbekistan Büyükelçisi, Güney Kıbrıs Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Stavros Stavru ile bir görüşme gerçekleştirdi, ardından Güney Kıbrıs-Özbekistan İş Birliği Derneği‘nin kuruluş toplantısı yapıldı.
- 21 Şubat 2025’te Kazakistan Büyükelçisi Nikolay Jumakanov, güven mektubunu Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı’na sundu.
- 6 Mart’ta, Kazakistan Dışişleri Bakanı Murat Nurtleu, adayı ziyareti sırasında Güney Kıbrıs Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos ile görüştü. Bu görüşmeler sırasında, Kazak Bakan, 2024 yılında Güney Kıbrıs’ın Kazakistan ekonomisine yaptığı yatırımların hacminin 227 milyon dolar olduğunu söyledi.
- Mart 2025 itibarıyla, Kazakistan’da 367 Güney Kıbrıs sermayeli şirket kayıtlıydı.
- Kazakistan bugün, iki ülke arasında doğrudan uçuşların başlatılmasını görüşüyor ve Güney Kıbrıs-Kazakistan İş Birliği Derneği, Güney Kıbrıs ile ekonomik işbirliğini geliştirmek için yoğun bir arka kapı diplomasisi yürütüyor.
- Kırgızistan, 27 Eylül 2024’te, BM Genel Kurulu’nun 79. oturumu kapsamında New York’ta, Güney Kıbrıs ile diplomatik pasaport sahiplerini vize gerekliliklerinden muaf tutan bir anlaşma imzaladı.
- Son olarak, Türkmenistan da diğer Türk devletleriyle aynı seviyeyi yakalamaya çalışması dikkatlerden kaçmıyor. Zira 31 Mart 2025’te, Roma’da ikamet eden Türkmenistan Büyükelçisi Toli Komekov, güven mektubunu Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı’na sunan son elçi oldu.
Eldeki veriler, Semerkand’da imzalanan deklarasyonun, Orta Asya’daki devletlerin izlediği bilinçli politikanın bir sonucu olduğunu gösteriyor.
SEMERKAND DEKLARASYONUNUN PERDE ARKASI
Eurasian Daily‘e göre söz konusu devletler, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (GKRY), yasal statüye sahip olması nedeniyle ekonomik faaliyet açısından daha cazip bir ortak olarak görüyor. Yasal statüye sahip olmayan KKTC ise ekonomik açıdan, ekonomisi halihazırda iyi durumda olmayan Türkiye’ye bağlı bir merkez olarak kabul ediliyor.
Buna ek olarak, 4 devlet başkanı için KKTC’nin tanınmaması, sadece Brüksel için değil, aynı zamanda Moskova için de bir tür sinyal niteliğinde: Söz konusu devletler, KKTC’yi tanımayı reddederek bir bakıma, Türkiye’nin etkinliğini artırdığı Türk dünyasında, ‘Rusya’nın etki alanından tamamen çıkmadıklarını da gösteriyor.’
Astana, Taşkent, Bişkek ve Aşkabat yönetimleri, Semerkand deklarasyonu ile birlikte, ‘Ankara ile yakınlaşmanın, Brüksel ile ilişkilerde sorun yaratma ihtimalinin belirdiği noktada sona ereceğini’ açıkça ortaya koydu. Şayet Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mevcut ekonomik ve siyasi durumu daha istikrarlı olsaydı, muhtemelen Kıbrıs meselesinin yarattığı bu diplomatik çatlak da ortaya çıkmazdı. Ancak Erdoğan, ekonomik kriz ortamında, Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık tarafından desteklenen ana muhalefet partisi CHP ile iç politikada mücadele etmek zorunda.
Bu nedenle, sözünü ettiğimiz bu ülkeler de Türk dünyası ile dayanışma ve Avrupa yatırımları arasında bir tercih yapmak durumunda kaldı.
Son tahlilde; Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan, tercihini AB yatırımlarından yana kullandı.