Ülkemizin yeşilini, su kaynaklarını yeterince koruyamazken içinde bulunduğumuz bu tehlikeli virajda yine akıl almaz bir hız eşliğinde vites yükseltildi.
Yaşam savunucularının, bölge insanının, muhalefetin tüm uyarılarına, protestolarına karşın iktidar zeytinlikleri madene açmayı yasalaştırdı. Ne için? Sakın modern, teknolojik çağda enerjisiz olmaz vs. gibi bildik cümlelere yenilmeyin! Elbette enerjisiz olmayacağını hepimiz biliyoruz ama bunun akılcı, sürdürülebilir olmasının, doğanın döngüsü, dengesinin korunmasının da ne kadar önemli olduğunun farkındayız.
İktidarın pek çok konuda olduğu gibi “Yaptım oldu” diyerek geçirdiği yasa, “vahşi madenciliğe” daha da yol açacak türden. Neymiş maden yapılacak alandan sökülecek zeytin ağaçları yeni yerlere taşınacakmış, yenileri dikilecekmiş. Hep merak etmişimdir, maden sahaları için kesilen ağaçların sayısı, nereye, ne kadar dikildiği, bunların tutup tutmadığı, denetimin nasıl yapıldığı konusundaki uygulamalarda tablo nedir diye. Çünkü bu kadar yeni ağaç dikildiyse, madencilikteki “hızımızı” da düşünürsek ülkede çoktan bir Amazon ormanları yaratmış olmalıydık sanki!
Maden yasasına karşı geçen hafta Ankara’da yaşam savunucuları, köylüler nöbet tuttu, açlık grevi yaptı. Direnişi haberleştiren Emirhan Çoban, eylemcilerden birinin şu sözlerini aktardı: “Biz köylüyüz. Balığı marketten alamayız. Balığı derede tutardık. Yazın dereye girerdik. Benim balık tuttuğum derenin suyu şimdi simsiyah. Madendeki kömür tozlarıyla dolu, balıklar öldü. Zeytin bir yıllık bir bitki değil. Üç yüz, beş yüz yıllık ağaçlar var. Bunları taşırsan aynı verimi alman imkânsız. Bahane ettikleri kamu yararına karşın şunu söylüyorum: Zeytinin yemekte yağı kullanılıyor, sabah yiyorsunuz, çekirdeğinden ısınıyorsunuz, kirlendiğinizde sabunuyla yıkanıyorsunuz.
Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.