UNESCO’nun Türkiye’deki Dünya Kültür Miras Listesinde yer alan yörelerinden Kapadokya’da, özellikle Göreme Vadisi’nde güneş henüz doğmadan onlarca balon gökyüzüne havalanır. Her biri sepetine 25-35 kişiyi bindirerek havalanan balonlardakiler Erciyes Dağı tarafından doğacak güneşi görmek için sabahın alacakaranlığında yola düşerler.
Balona binenlerin çoğunluğu Kapadokya ve çevresindeki otellerde konaklayan dünyanın değişik ülkelerinden gelen turistlerdir. İçlerinde Türkiye vatandaşı çok azdır çünkü Türkiye’de bu balonlara binmek demek bir emekli aylığını balon şirketlerine ödemek anlamına gelir. Her gün değişmekle birlikte 350-400 avroya ulaşabiliyor balona biniş ücretleri.
Yine de Türkiye vatandaşları balonların gökyüzünde bir renk cümbüşü olarak süzülmesini seyretmek için araçlarıyla akın akın balonları izleyebilecekleri vadilere gelirler. Sabahın köründe, çoğunlukla özel araçlarıyla ya da kaldıkları otellerin ayarladığı otobüs, minibüs seferleriyle yollara düşerler.
Gökyüzünde onlarca balon, aşağıda onları izlemek için gelenlerin içine doluştuğu yüzlerce otomobil, otobüs, minibüs, ATV; Göreme, Ortahisar, Avanos arasındaki toprak yollara henüz gün doğmadan doluşurlar. Büyük kentlerin sabah-akşam trafiğine benzeyen bir trafik oluşur bu vadilerin içindeki toprak yollarda. Bu kadar araç-insan trafiğinin yol açtığı toz, gürültü, keşmekeşlik kaplar her yanı. Güneş doğup, balonlar birer ikişer vadilere inene kadar, özellikle şimdi “aşk vadisi” adı verilen Bağlıtepe, balonları izlemek için gelenlerle dolar taşar. Son balonlar inip sadece uzakta, Avanos’a doğru Boz Tepe’nin üzerinde eğitim uçuşu yapan birkaç balon kaldığında siğim siğim gökyüzüne yükselen tozlar da yere iner. Etrafta tek tük kalan üzüm asmalarının, ceviz, kayısı, elma ağaçlarının yapraklarına çöker. Hâlâ vadinin derinliklerinde ya da binlerce insanın dolup taştığı Bağlıdere’nin bir köşesinde kalmış bostanlardaki domateslerin, kavunların üstüne siner. Kapadokya’nın kadim canlılarının sesleri bu saatten sonra duyulmaya başlar. Bülbüllerin, tarla kuşlarının, serçelerin ötüşleri, peribacalarına gölgesi vuran kızıl şahinler, vadilerin içlerinden gelen kişneme sesleri ile Kapadokya yeniden “Güzel atlar ülkesi” olur… Gerçek Kapadokya budur…
Tüm bu balon hengamesi içinde en az göze çarpanlar balonları uçuş öncesi hazırlayan, onları uçuran ve indikten sonraki işlerini yapan balon emekçileridir. Onlardan birisi ile bir günlerini, çalışma koşullarını, şartlarını ve sıkıntılarını konuştuk. Adını ve onun tanınmasına yol açacak diğer bilgileri gizleyerek sizlere aktaracağım bu görüşmemizi. Çünkü “Eğer sizinle konuştuğumu öğrenirlerse beni hemen işten atarlar” dedi. Ne sendika, ne onları koruyacak bir iş hukuku ne de başka bir güvenceleri var. Tam da bu nedenlerle zor koşullarda, asgari ücreti bile bulmayan ücretlerle çalışıyor balon emekçileri…
HİÇ BALONA BİNEMEYEN BALON İŞÇİLERİ
Görüştüğüm balon işçisi yıllardır bu sektörde çalışan birisi ancak hiç balona binmemiş. Çikolatanın ham maddesi olan kakaoyu üreten ama çikolata tadını bilmeyen Afrikalı işçiler geldi aklıma böyle söyleyince. Yine de sepette boş yer kaldığında bazen işçileri de aldıkları oluyormuş balona. Günde sadece 2.5 saat çalıştıklarını, bu anlamda bakıldığında işin çok kolaymış gibi göründüğünü söylüyor ama geçinebilmek için günün kalan kısmında da çalışmak durumunda kaldıklarını aktarıyor. Açlık sınırının bile epey altında kalan asgari ücretle geçinmek, özellikle Kapadokya gibi turistik, pahalı bir yerde pek mümkün değil. Buna karşın balon şirketlerinin, bütün giderlerini (işçi, araç, vergi vs.) bir, bilemedin iki günde çıkardığını söylüyor balon işçisi.
UÇUŞ HAZIRLIKLARI
Şu sözlerle anlatıyor yaptığı işi ve çalışma koşullarını; “Sabaha karşı başlarız güne. Yazın en erken saat 02.30’da orada oluyoruz. Hazırlığımızı yapıyoruz, tüplere azot basıyoruz, bir bardak çay-kahve ile kahvaltı arasında işleri halledip araziye çıkıyoruz. Sabah ezanı gibi balonlar açılır, sepet yere indirilir. Sonra yan yatırılır, çelik telleri sepete bağlanır. Fan yardımıyla şişirilir. Pilot ateşliyerek uçar hale getirir. Balon inince toplar, araçla ofise geçer, tüpleri gazla doldururuz. Varsa mıntıka temizliği yapılır, sonra herkes evine gider. Dört ya da beş saat sürüyor toplam iş. Bazı firmalar çalışanlarına kıyafet, ayakkabı vs. gibi ihtiyaçlarını alıyorlar, ama bazıları ise bunlara hiç yanaşmıyorlar. Kışın birçok firma elamanına sahip çıkmıyor, bahara kadar yarı maaşa indirenler var ancak çoğunlukla işten çıkarılıp baharda tekrar alınıyoruz.”
Hava koşullarının balonların uçuşu için belirleyici olduğunu anlatıyor; “Önceleri, balonların kalkışları için rüzgar ölçümü falan yapılmazdı. Çok nadir şartlarda balon iptal ediliyordu. Birkaç talihsiz kazadan sonra 10 km rüzgar hızı sınır olarak belirlendi. Üstü oldu mu uçuşlar iptal oluyor ancak arada bu kural da hiçe sayılıyor. Para insan sağlığından daha önemli ne de olsa!”
BALON ARABAYA ÇARPTI DİYE TÜM EKİBİ İŞTEN ÇIKARDILAR
Yaptıkları işi “Basit ama tehlikeli ve son derece dikkat gerektiren bir iş” olarak tanımlıyor. Tam o günlerde haberlere de yansıyan bir kazayı anlatıyor; “Balon iniş sırasında bir arabaya çarptı. O balonun ekibini işten çıkarmışlar, tutamadınız balonu diye. Halbuki pilotları ‘İniyorum’ demiş. Başka ekip de yardıma geliyor ancak o hızda, rüzgar olunca sepeti arabaya çarpmaktan kurtaramıyorlar. Fatura ekibe kesilmiş. Sendika şart, hakkımızı savunacak birilerinin olması şart kesinlikle!”
“TÜRKİYE VATANDAŞI ANCAK BAKMAYA GELİYOR”
Bilet fiyatlarının bazen karaborsaya düştüğünü söylüyor balon işçisi. Talebin yoğun olduğu zamanlarda biletler 400 avroya ulaşabiliyormuş. Bizim kendisiyle konuştuğumuz dönemde de bilet fiyatları 350 avro kadardı. “Türk vatandaşının binmesi mümkün değil, zaten çok nadir görüyoruz. Ancak bakmaya geliyorlar. Çoğunlukla Hintli ve Uzakdoğulu, Çinliler var balona binenler arasında. Ona keza İspanyol, Latin Amerikalılar da var. Her gün üç yüzün üzerinde balon havalanıyor. Tabii alınan paralara da bakınca çok ciddi miktarda döviz akıyor ülkeye. Binlerce kişi ekmek yiyor. Ayrıca balon işçiliği binlerce kişinin ikinci işi!” diye anlatıyor.
“BÜLBÜL SESİNİ TİLKİ SESİNİ DUYMAZ OLDUK”
İşin bir başka boyutu ise balonların kalkışı ve uçuşu sırasında yaşanan yoğunluk, keşmekeşlik, kaos ortamı… Şöyle anlatıyor gördüklerini; “Bülbülün ötüşünü, tilkiyi, tavşanı görmez, duymaz olduk. Kaçamayıp, ortaya çıkan da eziliyor zaten. Ben görmedim ama sepetin peribacasına çarptığı, şapkasını düşürdüğü kazalar da oldu. Tabii bir şekilde kapatılıyor bunlar.”
Kapodokya’da balon turizmi son yıllarda en kazançlı turizm kapısı olma yolunda. Birkaç saatlik hazırlık ve yarım saat-kırk dakikalık uçuş için çok ciddi ücretler alınıyor. Öte yandan genellikle turistlerin binebildiği balon uçuşları ve onları izlemeye gelen çoğunluğu Türkiye vatandaşlarının yol açtığı trafik, gürültü, toz, kaos ve kazalar Kapadokya’nın o eşsiz doğasına, 23 milyon yılı bulan peribacalarına, canlı yaşamına büyük zararlar da veriyor. Keza balon uçuşunda çalışan işçilerin de çok ciddi sorunları var.
Bölgede görüştüğümüz kişiler tüm bu sorunların çözümünün, Kapadokya’nın korunmasının öncelikli olarak burasını bir ticarethane gibi görme anlayışından vazgeçmekle mümkün olacağını söylüyorlar.