IMF, Mehmet Şimşek’in kemer sıkma programına desteğini sürdürüyor

Ekonomi - 26 Kasım 2025 10:55

IMF başından beri Şimşek’in kemer sıkma programına desteğini esirgemiyor. Çünkü sıkı para ve maliye politikaları, emek gelirlerinin kısılması nedeniyle malum Washington Uzlaşması’nın tüm özelliklerini taşıyor. IMF bildiğimiz IMF. Dolayısıyla ekonomik sorunların faturasını geniş emek kesimlerine yıkan bir kemer sıkma programının arkasında durmaya devam ediyor. “Seçim ekonomisi” kapsamında programın gevşetilmesi, hele Şimşek ekibinin değiştirilmesi halinde, eleştiri dozunu yükseltecekleri ise aşikâr.

IMF üye ülkelere 4.madde kapsamında her yıl bir teftiş gezisi düzenler. Hazırlanan rapor IMF Yürütme Kurulu’nun onayından sonra yayımlanır. Ancak öncesinde teftiş heyeti vardıkları sonuçları ana hatlarıyla kamuoyuna açıklar. Bu not aslında raporun rengini de belirler. İşte bu belge 22 Kasım 2025 tarihinde IMF sitesinde yerini aldı.

IMF başından beri Mehmet Şimşek’in kemer sıkma programına desteğini esirgemiyor. Çünkü bu IMF ile imzalanan stand-by anlaşması çerçevesinde uygulanan, borç desteği gerektiren bir program olmasa da sıkı para ve maliye politikaları, emek gelirlerinin kısılması özellikleriyle malum Washington Uzlaşması’nın tüm özelliklerini taşıyor. Nitekim aynen 2023 ve 2024’tekiler gibi, 2025 değerlendirme metni de Türkiye ekonomisine geçer not veriyor. Ayrıca Trump döneminde Türkiye’nin daha belirgin biçimde Atlantik İttifakı’na yönelmesi, BRICS örgütünden gelen üyelik davetini kabul etmemesi de IMF’nin Türkiye’ye hayırhah bakışında bir rol oynuyor.

Metnin girişinde ihtiyatlı ekonomi politikalarının önemli bir başarı sağladığı vurgulanıyor. Bütçe açığının 2024’teki GSYH’nin %4.7’si düzeyinden, %3.6’sına kadar çekilmesi, harcamalardaki kısıntıya ve vergi toplamadaki başarıya bağlanıyor. Enflasyonun Eylül 2024’teki %49 noktasından Ekim 2025’te %33 gerilemesi başarı kabul ediliyor. Politika faizinin son dönemlerdeki indirimlere rağmen reel getiri sağlamasının TL’ye olan güveni pekiştirdiği vurgulanıyor. 2025’in ilk yarısında ulaşılan %3.6 büyüme oranı deprem bölgesindeki yeniden imar faaliyetine ve yükselen altın fiyatlarının yarattığı servet etkisine yoruluyor. Yani altın fiyatları yükseldikçe, altın yatırımı bulunanların kazandığı güven hissi sayesinde mal ve hizmetlere olan talepleri artıyor.

Ancak süre uzadıkça, TCMB’nin enflasyon beklentilerini düşük bir düzeyde çapalamasının gecikeceği, olası bir şokun enflasyonu yeniden ateşleme tehlikesinin artacağı dile getiriliyor. Büyük şirketler ile KOBİ’ler arasındaki karlılık makasının açıldığı, gelir ve servet farklılıklarının derinleştiği, varlık fiyatlarındaki artışın orantısız biçimde yüksek gelirli hanelere yerer sağladığı ifade ediliyor. İster istemez de, “bunca sakıncası bulunan bir programın neresi başarılı o zaman?” sorusunu akla getiriyor.

GENEL GÖRÜNÜM VE RİSKLER

2026 tüketici enflasyonunun Enflasyon Raporu’ndaki %16 hedefinin oldukça üzerinde %22 olması bekleniyor. 2025 yılı için %3.5 büyüme tahmin edilirken, 2026 yılında düşen politika faizinin ve daha az sıkı maliye politikalarının etkisiyle %3.7 bir genişleme öngörülüyor. Orta vadede enflasyonun çift hanelerde seyredeceği ve ekonomik büyümenin potansiyelinin altında gerçekleşeceği düşünülüyor.

Enerji fiyatları, döviz kuru sıçraması veya küresel risk algısında yükselme gibi risklerin enflasyon beklentilerini yukarı çekmesi ve yüksek bir enflasyonun tetiklenmesi riski dile getiriliyor. Tasarrufçuların altına yönelmesi, şirketlerin döviz borçlarını ödemekte güçlük çekmesi olasılıkları diğer kırılganlık alanları olarak sıralanıyor.

Enflasyonu indirebilmek için mali sıkılığın anahtar niteliği taşıdığı söylendikten sonra, ihtiyatlı gelir politikalarının, daha yüksek reel faizlerin ve döviz kurunda esnekliğin başarının sırrı olduğu öne sürülüyor. Yani emekli ve emekçi kesimleri daha da yoksullaştıracak, yüksek faize bel bağlayan rantiyelerin yüzünü güldürecek daha sıkı bir kemer sıkma reçetesi öneriliyor. Enflasyonu düşürmek için, büyümeyi yavaşlatmak pahasına talebin zayıflatılması gereğinin altı çiziliyor.

MALİYE POLİTİKASI

IMF’ye göre, bütçede GSYH’nin yüzdesi olarak 2026’da %1, 2027’de %0.6 bir ek sıkılaşma gereksinimi var. Bunun için bizim de onaylayacağımız bir nokta; “vergi harcamaları” adı altında sermaye kesimine tanınan vergi indirimi, muafiyeti ve istisnalarının kısılması gerektiği kabul ediliyor. Ancak ardından bekleneceği üzere emekçi kesimin çıkarlarına aykırı; enerji sübvansiyonları kademeli kaldırılmalı, BES’te hükümet katkısı azaltılmalı gibi önerilerde bulunuluyor.

Sonra halka yönelik teselli mükafatı kabilinden, enflasyon altında ezilen muhtaç ailelere nakit transferlerine ve özellikle kadınların işgücüne katılımının önündeki engelleri kaldıracak vergi ve sübvansiyon değişikliklerine “sosyal amaçlar” başlığı altında yer veriliyor.

PARA VE DÖVİZ POLİTİKALARI

Politika faizi, kredi büyüme kısıtları, TL mevduatı özendiren dolarsızlaşma hedefleri ve döviz kuruna müdahaleden oluşan para politikası çerçevesi övülüyor. Ardından TCMB’nin enflasyon tahmininden enflasyon hedeflemesine geçişine onay veriliyor. IMF, hanehalkının ve şirketlerin uluslararası ölçütlere göre düşük düzeyde bulunan borçluluk düzeyinin, özellikle büyük firmalar için döviz borçlanması olanağı da göz önüne alınırsa, para politikasını etkisizleştirdiğini düşünüyor. Ne var ki, özellikle bireysel kredilerde, borç bakiyesi çok yüksek olmasa bile, reel faizlerin aşırı yüksekliği ve vadelerin kısalığı ciddi bir toplumsal soruna dönüşme potansiyeli taşıyor. TL’nin reel değerlenmesinin yapışkanlık sergileyen hizmet sektörü enflasyonuna olumlu katkısının sınırlı kaldığı kabul ediliyor.

TCMB’ye enflasyon hedeflerinize yakınsayana kadar faiz indirimlerini erteleyin tavsiyesinde bulunuluyor. Kredi sınırları ve mevduat kompozisyonuna ilişkin uygulamaları kaldırmadan faiz indirimine gitmeyin deniyor. Merkez Bankası bağımsızlığına yönelik reformların para politikasının kredibilitesini artıracağı yolundaki malum fikir tekrarlanıyor.

ENFLASYON HEDEFİNE GÖRE ÜCRET DİREKTİFİ

Haliyle emek kesimini en fazla ilgilendiren kısım, gelirler politikasına ilişkin. Kamu sektörü ücretleri dahil ücret ayarlamalarının geriye dönük enflasyon endekslemesi yerine enflasyon hedeflerine göre belirlenmesinin enflasyon ataletini azaltacağı iddia ediliyor. Yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar denen hükümetin yetkisinde bulunan fiyatların da bu paralelde değişmesi öneriliyor. Böyle bir icraat; emekçiler ve emekliler açısından büyümeden refah payı verilmemesi, temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının manşet enflasyondan fazla artmaması, TÜİK’in enflasyon verilerinin güven vermemesi gibi sorunların üzerine “tabuta son çivi” anlamına gelir.

FİNANSAL POLİTİKALAR

Rapor bankaların işinin tıkırında olduğunu beyan ediyor. Kârlılığın yerinde olması, sermaye ve likidite oranlarının yeterli kalmayı sürdürmesi, tahsil edilemeyen alacaklara uygun ölçüde karşılık ayrılması, döviz mevduatlarının istikrar kazanması ve KKM’nin başarıyla tasfiye edilmesi bankacılık sektörünün sağlık belirtileri olarak sıralanıyor.

TCMB’nin brüt rezervlerinin hala Fon’un yeterlilik standardının altında kaldığı, bankalara yönelik karşılık uygulamalarının sürmesi gerektiği, TL’nin açığa satışına yönelik sınırlanmaların devamından yana olduğu, bir tek şirketlerin döviz devrine ilişkin zorunluluğun dikkatli biçimde gevşetilebileceği söylenerek, tedbirinin elden bırakılmaması salık veriliyor.

YAPISAL POLİTİKALAR

Lise eğitim teşviklerinin emek piyasası gereksinimlerine göre düzenlenmesi, dijital ve mesleki eğitimin genişletilmesi yapısal politika önerilerinin başında geliyor. Bilindiği gibi, özellikle dar gelirli aile çocuklarının devam ettiği meslek liseleri şirketler için ucuz emek deposu haline gelmiş durumda. Fiili mesai öğrencilerin temel eğitim alma olanaklarını daraltıyor, üniversiteye devam etme şanslarını iyice azaltıyor. KOBİ’lere yönelik iflas düzenlemeleri ve mülkiyet haklarının korunmasına ilişkin hassasiyet de diğer yapısal politika önerileri olarak sıralanıyor.

Özetle, IMF bildiğimiz IMF. Dolayısıyla piyasacı, finans kapitale bereketli vurgun fırsatları yaratan, ekonomik sorunların faturasını geniş emek kesimlerine yıkan bir kemer sıkma programının haliyle arkasında durmaya devam ediyor. Faiz indirimlerinin hızlanması, “seçim ekonomisi” kapsamında programın gevşetilmesi, ücretli çalışanlara bazı tavizler verilmesi, hele Şimşek ekibinin değiştirilmesi halinde, eleştiri dozunu yükseltecekleri ise aşikâr.

BENZER HABERLER