“Soytarı balonları iğneler. Dalkavuk balonları şişirir.”
İlhan Selçuk böyle anlatmıştı aralarındaki farkı. Bakmayın, bugünkü anlamına. Zira, tarihteki soytarılar hükümdarı uyaran ve ona gerçeği söyleyenlerdi. Dalkavuklar ise egoları şişiren ve sadece etek öpenlerdi. Dün Devlet Bahçeli’nin “Dört soytarı muhabirle Milliyetçi Hareket Partisi’ni sorgulayamazsınız, sorgulatmayız” sözünü duyunca aklıma geldi. Aptala yatmayacağım; kastedilen dört muhabirden biri olarak yazıyorum.
Sinan Ateş davasını mahkeme salonunda izliyorum.
Sinan Ateş ile eşine fiziki takip yaptıran; Ülkü Ocakları genel başkan yardımcısından, polisten, istihbaratçıdan, onların konum ve uçuş bilgilerini sorgulatan; katili arabasıyla kaçıran ve MHP milletvekilinin evinde yakalanan, Ülkü Ocakları’nda yöneticilik yapmış Tolgahan Demirbaş konuşuyor:
“Halk TV’de dört tane, tek amaçları Türkiye düşmanlığı olanlar operasyon gazeteciliği yapıyor. Üzerine gidince de ‘bizi hedef gösterdiler’ diyorlar. Ülkü Ocakları’nı terörize göstermek için yapıyorlar. Ben varsayım tutuklusuyum.”
Düşünüyoruz…
Demek, MHP’nin yayın organı Türkgün’ün manşetinden hedef gösterilmemizin perde arkasında, “Üzerine gittik” diyen bu kişiler var.
Duruşma bitiyor; katil bize tetik işareti yapıyor, cinayetin keşifçisi parmak sallıyor.
Üzerinden saatler geçiyor… MHP’nin lideri çıkıp “ilgilerinin olmadığını” ileri sürdüğü cinayetin planlayıcılarından birinin aynı cümleleriyle aynı gazetecileri hedef gösteriyor.
Ne talihsiz bir açıklama diyorum kendi kendime… Öyle ya, Devlet Bahçeli, cinayet sanıklarıyla aynı tezi ileri sürüyor. Haliyle, böylece aslında şüpheleri doğrular vaziyete düşüyor.
Bakınız…
Halen 2 MHP milletvekili ve 5 Ülkü Ocakları yöneticisi hakkında “tasarlayarak öldürme” suçlamasıyla soruşturma yürütüldüğünü hatırlatmayacağım.
Resmi belgelerdeki MHP ve Ülkü Ocakları izlerini anımsatmayacağım.
Keşke Türkgün gazetesi ile Bengü Türk TV bu cinayeti aydınlatsaydı da bizim gazeteciliğimiz beyhude kalsaydı, diye hoş ama boş hayallere kapılmayacağım.
Lakin, yazmasam olmaz.
Bu satırların yayımlandığı gazetem Cumhuriyet’in binasındaki logoda bir şarapnel izi var. Kumpas dönemindeki bombalardan kalma, Cumhuriyet’in “y”sinin üstünde.
Cumhuriyet’in duvarlarında Uğur Mumcu’dan Ahmet Taner Kışlalı’ya, şehitlerimizin yazıları var. Suikastları ve katilleri deşifre eden, kutup yıldızlarımız…
Belleğimizde devletin üniformasını kendisine kalkan yapan azmettiriciler var. Gördüğümüz, okuduğumuz, öğrendiğimiz…
Demem o ki…
O dördün biri olarak, mahkeme salonlarını da katil yüzlerini de mezar taşlarını da iyi bilirim. Bilerek yazdım, yazıyorum, yazacağım.