10° Açık

Özgür Özel, “İSTİKLAL MARŞI OKURKEN YERİNDE OTURANLARDAN MİLLİ İKTİDAR ÇIKMAZ”

Gündem - 15 Nisan 2025 15:21 A A

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, ‘yeni süreç’ hakkında devam eden görüşmeler hakkında değerlendirmelerde bulunarak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye ‘seçim ve demokrasi’ hatırlatması yaparak “Biz terörsüz Türkiye’ye destek oluruz. Ama soruyorum Sayın Bahçeli, sen sandıksız Türkiye istiyorlar. Ona destek mi oluyorsun yoksa gelip demokrasinin yanında mı duruyorsun?” dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye seslenerek “Biz terörsüz Türkiye’ye destek oluruz. Ama soruyorum Sayın Bahçeli, sen sandıksız Türkiye istiyorlar. Ona destek mi oluyorsun yoksa gelip demokrasinin yanında mı duruyorsun?” dedi.

Özel, partisinin Meclis’te düzenlediği grup toplantısında başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik soruşturma kapsamında Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarının gözaltına alınıp tutuklanması, ekonomik kriz ve DEM Parti’nin ‘yeni süreç’ ile ilgili görüşmeleri hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Özel, İmamoğlu’nun üniversite diplomasının iptal edilmesi ve İBB’ye yönelik soruşturma kapsamında ilk gözaltıların yapıldığı 19 Mart sonrasında yaşananlar hakkında “O andan itibaren, 4 haftadır, 28 gündür, birazdan farklı farklı noktalarına temas edeceğim, olağanüstü bir süreci hep birlikte yaşıyoruz” dedi.

Futbolcuların taşıdığı ‘normal doğum’ pankartına tepki gösteren Özel, “Kadının nasıl doğuracağı, nasıl giyeceği, ne yiyeceği, ne içeceği hiçbirimize düşmez. Kadınların yerine konuşmaya son verin artık” diye konuştu.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için “Erdoğan 19 Mart’tan sonra cuntanın başıdır” diye Özel’in konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:

“Aslında, Esenyurt Belediye Başkanımıza kayyum atanıp Beşiktaş Belediyemize haksız operasyonun olduğu gün, parti meclisimizi, il başkanlarımızı, grubumuzu İstanbul’da toplayıp, İstanbul İl Başkanlığının önünde, değerli basın mensuplarının, “Gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?” sonucuna, sorusuna “Savaş ilanı olarak görüyorum” demiştim.

Buradan sonra artık bir darbe girişimiyle karşı karşıya olduğumuzu, darbelerin asker yaparsa askeri darbe, bugünkü gibi siviller yaparsa sivil darbe olduğunu biliyoruz. Her darbenin başında bir cunta vardır. Bu cuntanın karargahı Beştepe’dir, saraydır. Her darbenin elbette silahları vardır. Askerse tanktır, tüfektir. Bugünkü gibi sivil darbenin silahı yargıdır. O silahların mühimmatı vardır. Askeri darbede kurşundur, mermidir. Bugünkü yargı darbesinde mühimmat yalandır, iftiradır. Yalanla iftirayla yürüyen, birisinin talimatıyla, yargı eliyle yürüyen 19 Mart sivil darbesi aynen 15 Temmuz darbe girişimi ya da 12 Eylül darbesi, 12 Mart darbesi, geçmişte 1960 darbesi gibi milletin gönlünden asla ve asla bir destek görmemiştir. Tarih önünde de diğer darbeler gibi mahkum ve mağlup olacaktır.

Vallahi her darbenin başında bir cunta vardır. O cuntanın da bir başkanı vardır. Son genel seçimlerde aldığı oylarla, YSK’nın onayıyla, verilen mazbatayla gelip mecliste ettiği yeminle, içtiği antla cumhurbaşkanı ünvanını alan Recep Tayyip Erdoğan, 19 Mart’tan sonra cunta başkanı ünvanını almıştır. Cuntanın başıdır.

İMAMOĞLU’NUN DİPLOMASININ İPTALİ

Diploma iptalinin altında imzası olanları tek tek irdeliyoruz. Bakın, bir tanesini kazıyınca konservatuvar hocası. Kazıyorsun, Sakarya Belediyesi’nde Kültür Daire Başkanı. Kazıyorsun, TÜGVA, TÜGVA eğitmeni. Kazıyorsun, kendi diplomalarında şaibeler var, tartışmalar var. Bakıyorsun, diploma iptaline, İşletme Fakültesi’ne imza attırmayanlar TÜGVAcı’yı İstanbul Üniversitesi’nin yönetimine atamışlar. O TÜGVAcı diploma iptaline imza atmış. Şimdi usulen de esasen de hukuksuz bu süreç Ekrem Başkan’la beraber kendi fakültesinden, İstanbul Üniversitesi’nden 28 kişinin de diplomasının iptaline sebebiyet verdi. Bunlardan bir tanesi Galatasaray Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı.

Sorbonne Üniversitesi’nden doktoralı bir profesörün diplomasını da iptal edip “Bugünden kelli sen artık lise mezunusun” dediler. Bir hukuk devleti düşünün ki, bunların gözü dönmüşlüğünü dönüp de sürdürmeye kalksa birileri, o hocanın dersine girdiği ve onun üzerinden diploma alan binlerce, on binlerce öğrencinin diplomasını sakatlıyorlar.

“İSTİKLAL MARŞI OKURKEN YERİNDE OTURANLARDAN MİLLİ İKTİDAR ÇIKMAZ”

* Ömrüm boyunca ilkokulu devlette okudum, ortaokul, lise devlet parasız yatılı bursuyla okudum, üniversiteyi devlet üniversitesinde okudum, evladım devlet okullarında okudu, bitirdi, askerliği uzun dönem yaptım. Geldim, kendi işimde gücümdeyken siyasete girdim, mesleğe girdim, buraya geldim, ana muhalefet lideri oldum. Bildiğim bir şey var: Devlet adilse, şefkatliyse kendine düşman yaratmaz. Benden ve benim gibi bu salondaki herkesten, devletin adil ve şefkatle yaklaştığı kimseden ne terörist çıkar ne hain çıkar. Ama geçmişte Atatürk’ün mozolesinin önünde nümayiş yapanların avukatlarından, Sivas’ı yakanlara avukatlık yapanları buraya taşıyanlardan, geçmişte İstiklal Marşı okunurken yerinde oturanlardan bugün yerli ve milli bir iktidar çıkmaz. Çıksa çıksa bunlar gibi devletin de milletin de başına büyük bir bela çıkar. Hep beraber kurtulacağız inşallah.

* Bir tek şey söyleyeyim. Biz, Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı, 3. genel başkanımız Bülent Ecevit Yaser Arafat’la nasıl bir ilişki kurduysa Filistin’le öyle ilişki kuran bir partiyiz. Ve biz Deniz Gezmiş ve arkadaşları Filistin davasında ne kadar samimi, ne kadar cesursa o çizgide duran aslanlar gibi Türkiye’nin solcularıyız, sosyal demokratlarıyız. Çizgimiz belli. Geçmişte 6. Filo gelince onu denize döken bizim büyüklerimizdi. Onu karşılayan, onu beklerken ona doğru namaz kılanlar şimdi geçmişler, uzun süre Filistin davasını savunur gibi yapmışlar.

İKTİDARA “FİLİSTİN” GÖNDERMESİ

* Bugün CHP yine 6. Filo’ya karşı duran gençlerin durduğu yerde. CHP yine Filistin Kurtuluş Örgütü’nün, Filistin’in davasının, 1967 sınırlarının, iki başkentli Kudüs’ün, bağımsız Filistin’in arkasında. Burada Trump’ın aldığı pozisyonla, pozisyonda şudur: “Gazze güzelmiş ya, iyiymiş, sahil. Oraya güzel konutlar, oteller yapacağım.” Hikâye, onu yapacak da hemen önündeki denizde Avrupa’ya 100 yıl yetecek hidrokarbon var. Oraya çökmeye gidiyor. “Filistinlileri” diyor, “etrafa dağıtalım 5-6 ülkeye.” Biri de Türkiye. Ve “Orası boşalsın, çok değerli olsun, orası benim olsun.” diyor.

* Tehcir, insanları oradan sürmeye kalkıyor ve bu iktidar güya Filistin davasına sahip çıkması gereken, ben bu hafta sonu Filistin’in onurlu davasına destek için toplanan ve kendi görüşlerini ifade eden muhafazakâr Müslüman kardeşlerime hiçbir şey demem, onlar samimidir. Ancak, ancak bu iktidar geçmişte Filistin’in ekmeğini yiyen, “Yok, ‘One minute’ dedim.” diye iç politikada konuşan, Mavi Marmara’ya “Gerekirse ben de bineceğim.” deyip sonra onları “Bana mı, devrin başbakanına mı sordunuz?” diyen, “Filistin’e gideceğim.” diye altı kere tarih verip gitmeyen birisi şimdi Trump’ın talimatıyla Netanyahu’yla işi pişirip ortamı hazırlarken bunların adına manşetten müjde veren ya da küfür eden gazete Filistinlilerin bir hicrete, hicrete hazırlandıklarını söylüyor.

“TRUMP’A GÖNÜLLÜ YANLAMA…”

* Tehcire hicret süsü veriyorlar. 622 yılı, Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye zorunlu göçünü bugün Trump’a gönüllü yanlamanın işine âlet etmeye çalışıyorlar. Bunlara karşı geçmişte oy veren ne kadar samimi muhafazakâr varsa, ne kadar samimi milliyetçi varsa hepsinin önünde saygıyla eğilerek bu utanmazlara diyorum ki: Siz bu Trump’ın orayı boşaltma, hidrokarbona çökme, oraya, Gazze’ye kumarhaneler kenti yapma planına hicret deyip Hz. Muhammed’i âlet ediyorsunuz ya. Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!

* 19 Mart darbe girişimini görmeyen birileri var. Görüp de görmezden gelen, göstermeyen. Ben yandaş medyaya bir şey demiyorum. Onlar zaten bir operasyonun medya ayağı olarak talimatlandırılmış şekilde her türlü yalanı, iftirayı köpürte köpürte tartışıyorlar falan ama milletin gözünden düşmüşler, gönlünden düşmüşler, reytingden düşmüşler.

* Onlara bir şey demiyorum. Ama gazetecilik yapmak isteyen kardeşlerimi hem istihdam eden hem de onların yaptığı haberleri görmeyen, vermesi gereken yayınları vermeyenler var. O konuda Cumhuriyet Halk Partisi tek başına değil, bütün meydanlarda büyük bir mutabakatla bir boykot kararı aldı. Bizi görmeyenleri, vermeyenleri, sesimizi duymayanları.

“BU SADECE GENÇLERE, ONLAR İSTİYOR DİYE DESTEK BOYKOTUYDU”

* Öyle ya, İstanbul gibi bir kentte bir gece 1.200.000 kişi Tarihi Yarımada’da toplanacak, bütün dünya televizyonlarına, gazetelere haber, manşet olacak. 4 gün sonra Maltepe’de bayram tatiliyle baltalanan meydanda tarihin en büyük, Maltepe’nin kalabalığı toplanacak. Millet ayağa kalkacak, darbe bastıracak, sen orada ölü taklidi yapacaksın. Buna karşı boykot başlattık. Boykotla ilgili liste sitemizde, boykotyap.org sitesinden takip edilebiliyor. Bu firmalar ve bu firmaların para kazandıkları, bizden kazanıp saraya hizmet ettikleri için para kazandıkları ürünler. Bunun dışında gençler istedi, bir gün genel boykota destek verdik. Dünyanın en büyük yalanını attılar, “Boykot tutmadı.” diye. Hepiniz gördüğü hâlde ve %53’e düştüğü alışverişin ortaya çıktı.

* Ama bu sadece gençlere, onlar istiyor diye destek boykotuydu. Biz genel tüketim boykotu yapmıyoruz. medyayı ve onun yan şirketlerini cezalandırıyoruz. Bu günlerde bir toparlanma bekliyoruz, takip ediyoruz. Önümüzdeki mitinge kadar belli merhalelerde ne kadar aşama kaydettiklerini takip edeceğiz. Onun için boykotyap.org sitesi dışında bir boykotumuz olmadığını ama o sitede ne görüyorsanız o boykota sonuna kadar sarılmanız gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum ve dönüyorum, bakıyorum. Boykot ettiğimiz şirketlerin ne kadar vergi ödediğini incelemeye başladık. Çoğunun 3 yıldır matrahsız olduğunu görüyoruz. Tüm bu şirketleri hukuka uymaya, milletin sesini duymaya, cuntacılara değil millete hizmet etmeye bir kez daha davet ediyorum.

* Bir süredir Kürt meselesinde, Kürt sorununda yeni bir süreç yürüyor. Adını koymakta, koymaya korktukları… Ne yapmayı istediklerini gizledikleri bir süreç yürüyor. Bize diyorlar ki: “Bir şeyler olacak, buna destek verin.” Biz de diyoruz ki: “Şeffaf olun, açık olun. Meclis’e gelin, Meclis’e getirin, Meclis’i çalıştırın. Milletin rızasını, milletin vekilinin rızasını alın. STK’ların, şehit ailelerin, gazilerin, terör mağdurlarının, bu süreçte yıllardır mağduriyet çekmiş herkesin rızasını alın.” diyoruz.

* Tarihsel tutarlılığımızı sürdürüyoruz. Şimdi Adalet Bakanlığı’yla DEM heyetinin atılacak yasal adımlar için bir araya geleceği duyuruldu. Elbette sadece heyetler ve bakanlıklar üzerinden gitmemelidir. Ancak bu görüşmede eğer Meclis zeminine, Meclis’e bir zemin yaratacaksa yapılmalıdır. Biz “Yasal düzenleme, biz Meclis, biz kanun.” dediğimizde bize “Terörsüz Türkiye niye demiyorsun?”, biz “Kürt meselesi demokratik yollardan çözülmelidir.” dediğimizde “Kürt meselesi yoktur, sadece terör sorunu vardır.” diyorsun diyenlerin şimdi işin ayakları suya girdiğinde artık yavaş yavaş yasal düzenlemeleri, kanuni değişiklikleri konuşmaya başladıklarını görüyoruz. O gün bol keseden atanlar, o gün Cumhuriyet Halk Partisi’ni suçlayanların bugün nereye geldiği ortada.

DEVLET BAHÇELİ’YE MEYDAN OKUDU

* Bu iktidarın demokrasiden, kardeşlikten, birlikten, haktan hukuktan adaletten alacak bir nasibi olmadığını, kalmadığını, hiç özünde olmadığını bildiğimiz hâlde, MHP’nin tarifi edilmesi zor tutumunu bir kenara koyarak ve her şeye rağmen CHP geçmişte nerede duruyorsa, biraz önce özetlediğim şekilde aynı yerde durmaktadır.

* Şehitlerin gelmeyeceği, Kürtün, Türkün anasının gözünden yaş akmayacağı, artık kan akmayacağı, oluk oluk bu işlere para akmayacağı, Türkiye’nin yarınlarına katkı sağlayacak her türlü barışın, her türlü müzakerenin, her türlü, bu konudaki samimi gayretin yanında oluruz. Ancak, ancak “Batıdaki Kürtler belediye meclislerine alınarak terör örgütüne destek sağladı İmamoğlu.” diyenlerin, düne kadar birbirine ip atanların ya da düne kadar sadece “DEM Parti’yle diğerleri gibi siyasi parti olarak ilişki kurduk.” diye bize terörist yaftası yapıştırmaya çalışanların, sadece milletimiz ikiyüzlülüğünü görsün, Cumhuriyet Halk Partisi’nin de tarihsel tutarlılığını görsün. Bunun dışında Cumhuriyet Halk Partisi’nde hiç ama hiç başka bir şey kimse aramasın.

* Biz terörsüz Türkiye’ye destek oluruz. Ama soruyorum Sayın Bahçeli, sandıksız Türkiye istiyorlar. Ona destek mi oluyorsun yoksa gelip demokrasinin yanında mı duruyorsun? Bunu bir bana söyle, bir görelim bakalım.

“ORTAYA DÖKÜLEN İNANILMAZ ŞEYLER VAR…”

* Bir yandan ben 28 gündür burada olmayınca, otobüsün üstünde, ki olmaya devam edeceğim, hep birlikte Türkiye’de olmaya devam edeceğiz. Fikri takipten vazgeçtiğimi sanmasınlar. Her şey otobüsün üstünde o kadar rahat konuşulmuyor. Erdoğan’a gitmeden evvel sormuştum. KKTC Büyükelçisi Yasin Ekrem Serim’in o organize suç örgütü lideri Halil Falyalı’yla ilişkisini. Sustu. Hiçbir şey söylemedi. Halen susuyor. Kim bu Ekrem Serim? Erdoğan’ın İBB başkanlığı döneminden beri yanındaki kasası, Maksut Serim. Başbakan olduğundan beri ve Cumhurbaşkanlığında örtülü ödeneği yöneten kişi. Oğlu Dışişleri Bakan Yardımcısı oldu. Sonra da Kıbrıs’a büyükelçi oldu. Sonra, o söylediğim gün, apar topar büyükelçilik görevinden alındı. Erdoğan yanıt vermiyor ama 2014-2021 yılları arasında Halil Falyalı’nın finans müdürü Cemil Önal teker teker her şeyi anlattı.

* Benim anlattıklarımı doğruladı ve çok daha fazlalarını anlattı. Öyle bir şey ortaya çıkıyor ki, bu işin içinde, bu işin içinde Hakan Fidan var. Bu işin içinde Binali Yıldırım var. Bu işin içinde bu arkadaşların, bu siyasetçilerin, bu önceki başbakanın, şimdiki bakanın çocukları var. Bu işin içinde 45 tane kayıt var. Bunların 40’ının ele geçirilmişliği, beşinin ortada durmuşluğu var. Bunun içinde Dışişleri Bakan Yardımcısı iken ve büyükelçi iken İngiltere’deki hesaba giden gelen büyük büyük paralar var. Bu işin içinde hem yüzen gemiler, yakalanan gemiler var, ayrı. Ama Kıbrıs’ta bütün hepsi döküldü ortaya. İnanılmaz ortaya dökülen, hani turpun büyüğü diyor ya, böyle neredeyse Kıbrıs kadar turp var… Ve içinde, içinde,içinde İbrahim Kalın’ın da bildiği 45 kayıtlı kaset, 40’ı elde, beşi bir yerde. Onun peşinde atanan büyükelçi. Ortaya dökülünce bunlar alınan büyükelçi.

“BİR TANE, HER ŞEYİ GÖZE ALAN SAVCI ARIYORUZ…”

* Sayın Erdoğan, meslekten gelmeyen, tecrübesi olmayan birini Dışişleri Bakan Özel Kalemi, sonra Dışişleri Bakan Yardımcısı, Kıbrıs gibi gözbebeğimize büyükelçi yapıp da, bu teker teker okusam utanırım. Masumiyet karinesi var. Hakan Fidan’ın oğlu şuna şunu diyor. Binali Bey’in oğlu buna bunu diyor. Bunları buradan söylemeye utanırım. Ben Erdoğan değilim. Ben suçlamalar kesinleşmeden kimseye hırsız diyecek, yalancı şahitlerin iftiraları üzerinden bir şeyler söyleyecek kişinin adı Erdoğan’dır. Burada bütün pislikler ortaya döküldü. Şimdi, bu adı geçenler üzerinden bir tane, her şeyi göze alan savcı arıyoruz. Bakalım örneğin bugün altyazı geçiyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kongresinde 86 kişiye Ekrem İmamoğlu dahil ifadelerine başvuruluyor. Hepsi orada yazıyor. Şunu söyleyeyim, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı görevinin gereği olarak kendisine gelen her türlü başvuruyu aldı, dinledi.

* Adı geçen herkesi, atılan iftira da olsa söylenen sözde adı geçen herkesi de dinliyor. Bu da açık, yani gizli tanık olmak istediler. Örneğin bir delegemizi gizli tanık diye getirdiler. “Gizli tanıklık yok, adını verirsen seni dinlerim” dediler. Biz buradaki tutumu doğru buluyoruz. Yakından da takip ediyoruz. Adı geçen herkesin dinlenmesi gerekir. Öyle takdir edilmiş, dinlenecektir. Sorulan her soruya cevap verilecektir.

“KURULTAY” SORUŞTURMASI”

* Atılan her iftira zaten süreç içinde tamamen ortaya dökülmüştür. 1300 cep telefonu yalanı nasıl patladıysa bütün iddialar teker teker çürüyecektir, çürümektedir. Şu anda ifadesine başvurulan Ekrem İmamoğlu içerideyken, ifadesine başvurulan birçok kişi içerideyken ya da salondayken o kara çalınan, o kişisel namuslarına dil uzatılan 1300 tane aslan gibi Cumhuriyet Halk Partili, o Cumhuriyet Halk Partililer geldiler, bir kez daha perdeyi çektiler, vicdanlarıyla baş başa kaldılar ve iradelerini tazelediler. O kurultaya şaibeli diyenlerin, başta iktidar ve medyası olmak üzere, alınlarını karışladılar, hepsinin alnından öpüyorum.

* Geçmişte başlatılan partiye kayyum atanmak için, algı yönetimi için, 3-5 meczupla 80 kişinin isminin ortaya atıldığı süreçte soruşturmayı takip ediyoruz. Şu kadar endişe edeceğimiz bir şey yoktur. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi geçtiğimiz kurultaydan sonra birilerinin, yandaş medyanın köpürtmeye çalıştığının aksine ayrısı gayrısı olmayan, ötekisi olmayan, kol kola, omuz omuza iktidara yürüyen bir partidir. Hepsini, tüm üyelerimizi saygıyla selamlıyorum.

“BAKIN, ERDOĞAN NELERLE SUÇLANMIŞ?”

* Şimdi gelelim, şimdi gelelim. Ekrem İmamoğlu’nu olmayacak, olmayacak ithamlarla, evinden polis baskınıyla alanların, 4 gün nezarethanede tutanların, Silivri’ye koyanların bir geçmişine bakalım, bir şeyi hatırlayalım. Bakın, Erdoğan nelerle suçlanmış? Teröristlerle görüşmekle. Erdoğan’ın Çeçen ve Müslüman Kardeşler örgütü sorumlularının otel masraflarını ödettiği ileri sürüldü. Bu sebepten Erdoğan “ekip” adı altında örgüt çatısı oluşturmuş, bir örgüt kurmuş. İddiaları sessiz kalmış. Siyasi teşekkül demiş ama oluşturduğunun içinde Müslüman Kardeşler Örgütü’nün olduğu ve Çeçen mafyasının olduğu, teröristlerin olduğu ortaya çıkmış. “Geleceğin başbakanıyım” demiş. İhalelerden komisyon almış. Komisyon partiye de verilmiş. İstişare ile ihale yapılarak rakipler çekilmiş, birileri özendirilmiş. Erdoğan ve Gürtuna için rüşvet, zimmet soruşturması açılmış. Çete lideri olarak yargılanacakmış. “Zimmet ve hile ile suçlanıyorlar.” diyor.

* Akbil ifadesi vermiş ve verirken, “Akbil’de olanlardan haberim yok.” demiş. Sonra haberi olanların hepsini milletvekili yapıp yargıdan kaçırmış. “Reklam tahsil” başlığıyla çıkmış gazete. 37 milyar lira reklam parası ödenmiş. Oysaki bu reklamlar yayınlanmamış. Belediye kasasından Erdoğan için tanıtım yapılmış. Billboard skandalı yaşanmış. Bugün el koyuyor ya billboard’lara. Billboard skandalı davası açılmış ve billboard skandalı davası görülmüş. Burada zimmete para geçirme, çete kurma, elebaşı olma, ihaleye fesat ve çıkar sağlama, terör örgütü üyelerine yardım, belediye kasasını kendi PR’ı için kullanma.

* Olan bitenin iki yönü var: 1- Tayyip Erdoğan bunların bir kısmından yargılandı. Bir kısmından soruşturuldu, dava açıldı, yargılandı. Yargılamalar sırasında durdu, mesela milletvekili oldu, Akbil davası durdu, sonra bildiğiniz yöntemlerle düşürüldü. Dünya kadar, dünya kadar mahkeme karşısına çıktı ama bir gün evine polis yollanmadı. Bir gün sabah kapısına dayanılmadı. Her ifade, telefonla çağırıldı, gitti, ifade verdi. Ceza aldı. Şiirden ceza almasını doğru bulmadık. Cezası onaylandı. Belediye başkanlığı düştü, 3 ay hapis yattı. Hapis yatacağı yere giderken İstanbul’da belediyenin önünde miting yaptı, engellenmedi. Cezası onaylandığında bile polisle gelinip alınmadı, davet edildi. Ve orada mitingle uğurlandı. Yattığı cezaevinde, kendi iddiaları, 30.000 ziyaret aldı, diyorlar. 30.000 kişi. Şimdi Ekrem Başkan’a gidene gelene laf ediyorlar ya, 30.000 ziyaret aldı.

“MASAK RAPORU ÇIKARILIYOR, BOMBOŞ, BİR TANE KANIT YOK”

* Bu işin, o geçmişte kötüledikleri, “İktidara hizmet ediyor.” dedikleri, “Tarafsız değil.” dedikleri, dokunulmazlıkları kaldırma sözü verip başbakan olduğu, iktidar olduğu, “Kaldıralım.” denince de “Bu yargıyla mı kaldıracağız?” dediği dönemde, ne kendisine ne bir gazeteciye, kendi arkadaşları, milletvekilleri söylüyor, asla ve asla böyle eş zamanlı, bir yerden yönetilen, aynı anda 5-6 savcının birden ayrı suçları, gizli suçları birlikte sorguladıkları işler yapılıp da bu yapılan zulüm de, itibar suikastleri de yapılmadı. Saraçhane’den davul zurna miting yapmasına izin verildi. Onun bugün ne yaptığına bakın. Ama okuduklarımı, bunları, aynı suçlamalar yapılıyor. Ekrem İmamoğlu’na soruluyor. Arkadaşlarımıza soruluyor. Banka dekontları araştırılıyor. MASAK raporu çıkarılıyor, bomboş. Bir tane kanıt yok. O zaman olanı ben söyleyeyim.

* Tayyip Bey sürekli şunu söylüyor ya: “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır. İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder.” Bunu bir yere oturtmuş kafasında. “Ben İstanbul’u kazandım, Türkiye’yi kazandım.” diyor. “Şimdi sıra Ekrem’de.” diyor. “O İstanbul Belediyesi’nin olanakları o gün bendeydi, şimdi Ekrem’de.” diyor. “Ben o gün billboard’lara bunu yapmıştım. Akbil’den, yani sayılamaz işlerde bunu yapmıştım. Reklamda bunu yapmıştım. Ben o gün terör örgütünden para istediler, onu da yollamıştım. Ben o gün kendi PR’ımı İBB’ye de yaptırmıştım. Demek ki bu da yapıyor.” diyor. Çağırıyor ve Akın’a bunları anlatıyor. “Böyle böyle yapıyor.” diyor. “Git, bulacaksın.” diyor. “Elinle koymuş gibi.” diyor. “Bu işi bilen benim.” diyor. “Bu işi kuran benim.” diyor. “Şimdi Ekrem geçti ve benim gibi o yetkiler elindeyse kesin bunları yapıyor.” diyor.

* Oradan buradan bir iki de gaz veren oluyor. “Sen bu İstanbul’u elinden almazsan bu Ekrem geliyor. Anketlerde 60 çıktı. Şunu yapıyor, bunu yapıyor.” Bilmiyor ki Ekrem İmamoğlu dürüst, temiz yönetiyor. İki kat bütçeyle değil, bütçenin yarısıyla 4 katı, 2 katı iş yapıyor. Yani 4’te 3’ü çalmadan arttırıyor. Yarım bütçeyle 2 katı iş yapıyor. O parayı da, o parayı da yemiyor, yedirmiyor. Kime yediriyor? Kent lokantasında yediriyor. Kime yediriyor? Yoksul çocuğa süt içiriyor. Kime yediriyor?

“MASAK RAPORU PEÇETE TORBASI GİBİ”

* Yandaşa peşkeş çekeceğine vatandaşa hizmet ediyor. Akın aldı gazı, gitti. Onu aradı, bunu aradı. Öyle yaptı, böyle yaptı, olmadı. Odun, meşe, çınar diye, pardon, meşe, çınar, ladin diye 3 tane odunu görevlendirdi. Onlar aslında üçünün toplamı Tayyip Bey. Bu yalancı şahitler var ya, Ekrem Başkan açısından yalancı, Tayyip Erdoğan’ın geçmişine şahit bunlar. İBB’yi Tayyip Bey’in nasıl yönettiği, oradaki kaynakları nasıl kendine kullandığı, partisinin iktidarını oradan nasıl finanse ettiğini bildikleri için ladin, meşe, çınar İstanbul Büyükşehir sürecini bilen iftiracacılar. Ama iş o ki aralık, ocak, şubat MASAK, MASAK, MASAK’tan raporun talebi 3’ü, bir başkan yardımcısının buna iknası, martın 10’u, raporun tamamlanması 17’si. Yani olmayan MASAK raporunu anlatıyormuş bunlar aralıkta, ocakta, şubatta. MASAK raporu boş peçete torbası gibi, sallıyorsun, dökülüyor.

* Kanıt dedikleri her şey çürüdü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki, Anayasa Mahkememiz diyor ki: salt gizli tanık ifadesiyle tutuklanamaz, cezalandırılamaz. Gizli tanık şunu der: “A kişisi B kişisine rüşvet verdi.” Bakacaksın, o rüşvetin kanıtını bulacaksın, yok. Çınar, “Gördüm.” bile demiyor, “Duydum.” diyor. Ladin, “Yaptım.” bile demiyor, “Yapmış.” diyor. O yüzden inanılmaz bir yalanın içinde, şu evredeyiz. Arkadaşlarımızı cezaevlerinden dağıtıp gittikleri yerlerde özel ziyaretler yapıp “Bak, sen diğerlerinden farklısın. Gel şu ifadeyi kabul et, sen çık, bunlar yatsın.” Şuna başlamışlar. İtirafçılar var. Kalanlardan, yananlardan olma, çıkanlardan ol.

“KİŞİ KENDİNDEN BİLİR İŞİ” OPERASYONU

* Kadın tutuklulara, “Kaç yaşında evladın?” “1,5 efendim.” “Ya, yarın onun yanına dönmelisin. Ben bu yayından, bu SEGBİS’ten ayrılırsam bir daha çocuğunu 15 yaşında görürsün. Benim dediğimi yapacak mısın? İtirafçı olacak mısın?” Diyor ki kadın: “İtiraf edeceğim bir şey yok. Çalmadım, çal demediler. Soymadım, soy demediler. Bir yanlışım yok.” “Gizli tanık ifadesini doğrularsan evladını kucaklayacaksın yoksa 15 yıl hapsi boylarsın.” Böyle bir psikolojik mücadele var. İnsanların ahlakını çocukları üzerinden satın almaya, yönlendirmeye, değiştirmeye çalışıyorlar. O yüzden meselenin adı, hani bu operasyonun bir adı var mı? Bence var. Tayyip Erdoğan’ın üzerinden söylüyorum. Bu operasyonun işi, adı: “Kişi kendinden bilir işi” operasyonu.

BAHÇELİ’YE “YARGILAMA” YANITI

* Sayın Bahçeli’nin söylediklerini okudum, yazdıklarını okudum. * Kimi yerde gülümsedim. Kimi yerde hesaba güldüm, başka hesabı kendim yaptım. Örneğin diyor ki: “28 kat fazla” Yok, “18,5 kat fazla” diyor, “oy aldı Erdoğan CHP’nin sandıklarından.” CHP’nin sandığı dediği 1.600.000’lik bizim kendi üye sandığımız. Onun 18 katını almış. Dayanışma deyip millete açtığımız, 4 gün içinde duyanın gelebildiği, köylere möylere gidemediğimiz yerde 15,5 milyon oy almış. Ayıptır söylemesi, Devlet Bey’in aldığı oyun da 3,5 katını almış. Bu yüzden, bu yüzden Devlet Bey’in yargılamaların hızlı olmasına, Ekrem İmamoğlu suçsuzsa ki namusumuz kadar kefiliz, yapılan kurguyu, kumpası görüyoruz. Bunu söylemesine ve hızla, “Suçsuzsa” diyor, “tahliye olmasına, beraat etmesine” Temennimiz odur, o günleri hep beraber görmeyi de Sayın Bahçeli’yle ümit ediyorum. Yaptığı vurguları kıymetli buluyorum.

“TRT” ÇAĞRISI

* Madem masumiyet karinesine inanıyoruz, madem milletin verdiği oylara değer veriyoruz, daha 1 yıl önce her iki kişiden birinin oyuyla İstanbul’a görevlendirilen Sayın İmamoğlu’nun tutuksuz yargılanmasına, hiç değilse görevinde vekil varsa bile hiç değilse özgürlüğüne kavuşmasına, aslında yargılama sırasında aynen Tayyip Bey gibi görevinin başına dönmesine, mahkemenin Tayyip Erdoğan’ın o günkü mahkemeleri gibi yürütülmesine ve bir üstüne ilave yapıyorum Sayın Bahçeli, TRT’den, isteyen her kanaldan bu yargılamaların açık ve şeffaf yapılmasına, sorulan her sorunun cevabının milletin önünde verilmesine siz ne diyorsunuz? Biz burada sizinle buluşabiliriz. Hızlı, adil yargılama. Suç ispatlanırsa hapse, suç, beraat ederse görevine ve tutuksuz yargılama ve televizyondan yargılama.

* Ben şunu biliyorum Sayın Bahçeli. MASAK raporunda, , 10 yıl önce bugünkü değerleriyle değerleme yapıldığında alınan arsanın 20’de 1 fiyata alındığı görülmüş. “Ne diyeceksin İmamoğlu? Keşke bu canlı yayında olsa.” Bu içeride oldu, emniyette oldu, savcılıkta oldu. “Allah Allah! O kaparo ya. Ben kendi hesabımdan kaparo yolladım. Ana parayı falanca devlet bankasından kredi kullandık galiba.” Avukat çıkıyor, soruyor ve faks da geliyor. “Evet efendim, 20’de 1’ini Ekrem Bey kapora vermiş, geri kalanını bankadan kredi kullanmış. Kredi de 5 yılda kapanmış, 10 yılda kapanmış.” “Ha, tamam, bunu geçelim o zaman.” Böyle böyle koca MASAK raporunu geçtik biz. Koca MASAK raporu dediklerinin içinden bir kanıt çıkmadı. O yüzden şimdi, o yüzden şimdi 50 yeni şahit üretmeye çalışıyorlar AK Partili müteahhitlerden. Eskiden İBB’de AK Parti döneminde çalışmış. Soru: “Sonra niye ihale alamadın? Rüşvet istiyorlarmış, vermedin.”

“HANI SENİN ELİNDE KANITLAR VARDI?”

* Kanıt yok, tanık yok, ispat yok. “O günden beri neredesin? Türkiye Yüzyılı kampanyasındayım, bakanlıklardayım. O günden beri neredesin? Oradayım, buradayım, İletişim Başkanlığındayım.” Aslında bir suçu ispat etmeye çalışırken eski ve güncel, kurulmuş bir saadet zincirini, belediye, İBB’deyse İBB’de oturan akbabaların şimdi İletişim Başkanlığı’nın bahçesine konduklarını, bakanlıklarda durduklarını, Teknofest yaptıklarını, efendim, bakanlıkların kampanyalarını yaptıklarını, İBB’ye bir kayyum atansa geriye gidip o bahçeye konacaklarını deşifre ediyorlar. O 50 tane yeni tanık bulduk diyorlar. Sen madem dosyan kuvvetliydi, Tayyip Bey’in sana telefonda çıkıştığı gibi, madem dosyan kuvvetliydi, hani kanıtların vardı? Hani, hani? Hani senin elinde kanıtlar vardı?

* Bir tanesini ispatlayamadın. Ekrem Bey’e sorarken, arkadaşlara sorarken döndün, arkadaşlara baskı, öbür taraftan yalancı şahit, şimdi onları getiriyorlar. Biz bunları nereden biliyoruz? İçlerinde bu teklifleri alıp “Tövbe estağfurullah, yapmam öyle şey.” diyenler var. “Tövbe.” diyor ya. “Ben gitmedim ki.” Ben diyor, “CHP gelmiş, almış, ihaleye bile girmedim.” diyor. “Geldim.” diyor, “burada bildiğim yerlerden girdim.” diyor. “Veya bir iki tane de ihale aldım.” diyor. “Aldığım var, almadığım var.” diyor. “Niye iftira atacağım?” diyor. Gelip onları anlatıyor. Şimdi gelecekte bir yargılama daha olacak ya, seçimlerden sonra, iftirayı atanlar, attıranlar, yalancı tanıklar, vallahi FETÖ’nün savcıları firarda ama o günün yalancı tanıklarını bugün hapse koydular. Şimdi o gerçek tanık bulamayan, gizli tanıkla operasyon kurgulayan, somut delile ulaşamayan, somut delil diye sorduğu her sorunun cevabını alan şimdi origami sanatı gibi böyle, kağıttan gemi yaptıkları gibi tıkır tıkır tanık yapmaya çalışıyor. Onlara, FETÖ’cü savcıların gazına gelip ifade verip şimdi 25 yıldır içeride yatanları hatırlatırım. Bir bildiğin varsa bugün ispatlayacaksan geri durma, korkumuz yok. Eğer bugün iftira atacaksan yarın onu biz ispatlarsak o zaman çekeceğin cezayı kendin düşün. Gizli tanıklara diyorum, şimdi yandaş yaratmaya çalıştıkları tanıklara diyorum: Cürmünüz kadar yer yakarsınız.

“BURSA’DA TAHLİYE KARARLARINA İTİRAZ EDEN BİR SAVCI VAR…”

* Namuslu insanları karalayamazsınız. Günü gelince de bu pisliğin hesabını vereceksiniz. Sonunda, sona gelirken, 1- 301 evladımızı bayramda bizden kopardılar. Öğrenciler serbest kaldı, çok memnunuz. Doğru ama yetmez. 240’ı kaldı, 71’i içeride. 46’sını İstanbul’da, 15’ini Bursa’da, 10 tanesini İzmir’de, 71 evladımızı takip ediyoruz. Kamuoyuna şunu söylüyorum. Bir öğrencimiz içeride kalmayana kadar duyarlılığın sürmesi lazım. Örneğin Bursa’da 3’ü kadın, 15 gencimiz tutukludur. Vizelerini kaçırıyorlar. Annesi kanser olan var. İşçi olup işinden atılan var. Borcunu ödeyemeyip aciz gelen var. Bu yüzden çok hızlı bir şekilde bu tahliyelerin gerçekleşmesi gerekiyor. Bir de Bursa’da tahliye kararlarına itiraz eden bir savcı var. Ya 1 gün yatırı yok.

“PIRIL PIRIL GENÇLERİMİZİN BİR AN ÖNCE ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞMASINI BEKLİYORUZ”

* Bütün bayram geçmiş, 15 gündür içeride tutmuşsun, bir de dönmüş, serbest kalıyor çocuklar, itiraz ediyor. Bir avukatımız, Ahmet Keskin, içeride, takip ediyoruz ve önemli nokta şudur. Bazı arkadaşlara, bazı öğrencilere farklı farklı suçlamalar var. Bir kısmına da cumhurbaşkanına hakaretten. Koca bir meydan, zıpla zıpla yapmış, 5-6 tane kişiye zıplamayan, işte “Tayyip Bey’in ismini söylediler.” diye. “Koca meydan ‘diktatör Tayyip’ demiş.” Birkaç tane gence bunun tutuklulukla hesabını sormaya çalışıyorlar. Buradan sonra cumhurbaşkanına hakaret Adalet Bakanlığı’nın iznine tabidir. Süreç uzuyor. Buradaki arkadaşlar boşu boşuna mağdur oluyorlar. Pırıl pırıl, tertemiz, geçmişlerinde bir tane bile sabıka olmayan, hiçbir örgütle bağlantıları olmayan, olsa olsa Cumhuriyet Halk Partisi üyesi ya da değil, 71 tane pırıl pırıl gencimizin bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını bekliyoruz.

İMAMOĞLU VE İMZA KAMPANYASI AÇIKLAMASI

* İmza kampanyası son gelen veriyle cumartesi günü 10 milyonu aşmıştır. İmza kampanyasına devlet memurlarının, gelecekte mülakata girecek öğrencilerin ve yakınlarının tereddütlerinin oluşabilmesi ihtiamline karşı şu bilgiyi paylaşmak istiyorum. Kampanyada toplanan imzalar belirlediğimiz gizlilik ilkeleri çerçevesinde bir kaç gün içerisinde Genel Merkezi’mize gönderilmektedir. Dijitalleştirilmektedir, istiflenmektedir, sayımı, kontrolü yapılmaktadır ve emniyette tutulmaktadır. Yeterli imzaya bizim gayri resmi sayımlarımız sonucunda ulaşıldıktan sonra sisteme giriyoruz. 3-4 ayrı raporla imzaları saydıracağız. Resmileştireceğiz ancak hiçbir yere teslim etmeyeceğiz. Bu imzalar yüksek güvenlikli ortamda saklanacak. İmzaların gerçek rakamları noter tarafından tespit edilip kamuoyuyla paylaşılacaktır.

Gündem - 15:21 A A
BENZER HABERLER
Hazır Site by Uzman Tescil webmaster